Seçim dönemi yaklaşınca, 2015 yılında yaşanan kanlı olayları hatırlıyoruz. Ceylanpınar’da iki polis memuru evlerinde kafalarına kurşun sıkılarak şehit edilmişti. Bu başlangıç oldu. Devamında nice kanlı olaylar yaşandı. O günlerde, “Ülkenin beka sorunu” sözcüklerini sıkça duyduk.

Suruç’ta 20 Temmuz 2015’te bombalı eylem sonucu 34 vatandaşımız hayatını kaybetti. 10 Ekim 2015’te Ankara Garı yakınındaki patlamada 105 vatandaşımız öldü. Bunu Ankara-Merasim Sokak’ta servis aracına yapılan saldırı izledi ve 29 sivil hayatını kaybetti. Ankara Kızılay’da 37, Gaziantep’te 54, İstanbul Sultanahmet’te 11 ve Vezneciler’de 5, Midyat’ta 3 yurttaşımızı yine bombalı eylemlerde yitirdik. Aynı dönemlerde değişik yerlerde 265 kişi öldürüldü. Yani bir seçim döneminde tam 543 vatandaşımızı kaybettik.

BİR ŞEY OLUR MU?

Geçmişte çok acı olaylara tanık olanlar, gergin bir seçim ortamına girildiğini bildiği için “Acaba seçim öncesi yine bir şeyler olur mu?” kaygısını taşıyor. Eski seçimlerde hükümetin İçişleri, Adalet, Ulaştırma bakanları değişir, yerlerine tarafsız kişiler atanırdı. AKP bunu da kaldırdı. Acaba, İçişleri Bakanı, bu seçimlerde benzer olayların yaşanmamasını sağlayabilir mi?

Ben, bu ülkenin polisine, jandarmasına güveniyorum. Görevlerini hakkıyla yerine getirmenin çabası içinde olacaklardır. Bu dönemde onlara daha da büyük görev düşüyor. Toplumu korkutup, ürkütüp sandık başına gitmesini engelleyecek olan güçlerin de varlığından söz ediliyor. Seçimin adil bir biçimde yapılması için siyasi partilerin de çok duyarlı olması, provokasyonlara karşı dikkat etmesi gerekiyor.

SİLAHLI MÜCADELE DÖNEMİ   

Güneydoğu’da PKK destekli BDP’ye karşı, Hizbullah destekli HÜDA Partisi kuruldu. İki silahlı örgüt, siyasi partilerinin arkasında önemli bir güç olarak durdu. PKK’nın başı Abdullah Öcalan, 2013 Nevruzunda Diyarbakır’da okunan mesajında “Silahlı mücadele dönemi bitti” demişti. Ancak aradan 10 yıl geçmesine rağmen terör örgütü silahı bırakmış değil.

Resmi belgelerde, PKK’nın, sadece Kürtçü bir örgüt değil, aynı zamanda mafya yapılanması içinde olduğu, silahı bıraktığı gün, PKK’nın hiçbir gücünün kalmayacağı, onların arkasındakilerin de var olan güçlerini kaybedeceği belirtiliyor.

KÜRDİSTAN İSLAMİ PARTİ MODELİ

PKK destekli BDP’ye karşılık, Hizbullah destekli HÜDA Partisi var. Güneydoğu’da bir dönem PKK ile kıran kırana silahlı mücadeleye girişen, değişik bir yapılanma içinde olan Hizbullah örgütü, Kuzey Irak’ta bulunan Kürdistan İslami Partisi’ne benzer bir çalışma içinde.

HÜDA PAR’ın kurulmasıyla, Hizbullah bitmiş değil. Aksine, nasıl HDP’yi destekleyen silahlı terör örgütü varsa, dini öne çıkaran HÜDA Partisinin arkasında da dinci bir örgüt olarak bilinen Hizbullah bulunuyor.

İTTİFAK BAKIŞI ŞÖYLE

Nasıl terör örgütü PKK’nın, Suriye’de bulunan PYD ile yakın işbirliği varsa, Hizbullah’ın da aynı bölgelerde bulunan IŞİD terör örgütü militanlarıyla işbirliği devam ediyor. Nasıl, PYD’ye yapılan silah desteği, PKK’ya da yapılmış sayılıyorsa, IŞİD’e yapılan silah desteği de Hizbullah’a yapılmış oldu.

HDP, kendisinin legal ve siyasi bir parti olduğunu belirtse de, Cumhur ittifakının gözünde PKK ile bağlarını koparmadığı, o yüzden de partinin kapatılmasını istediğini biliyoruz. Millet İttifakının gözünde ise HÜDA Partisi’nin, Hizbullah örgütünün siyasi kanadı olduğu belirtiliyor. Yani, ittifakların bu iki parti ve iki örgüte bakışı şöyle: HDP=PKK, HÜDA PAR=Hizbullah.

ÇATIŞMA NASIL DURDURULDU?

Hizbullah-PKK çatışmalarının zirveye çıktığı dönemde, devreye İran girdi. Abdullah Öcalan’ın ifadesinden okuyalım:

“İran gizli servisinden Said’le Rusya üzerinden örgüte sağlanacak silah, SAM-7 ve diğer lojistik desteklerin güvenli bir biçimde elimize geçmesi için anlaşmaya vardık. Ayrıca Urumiye’de örgüte ait bir hastanenin kurulması veya yaralıların burada tedavi edilmesi anlaşmasına vardık. Buna karşın Türkiye’de bulunan Hizbullah örgütünün faaliyet alanlarına müdahale etmeyecek ve silahlı çatışmaya son verilecekti.”

Dileriz, ülkemiz örgütlerin çatışma alanı olmaz, Devletimiz “Bizden”, “Onlardan” ayrımı yapmadan üzerlerine kararlılıkla gider.

Kamuda çalışan mühendislerin isteği var


Kamuda görev yapan mühendisler, özlük haklarının Torba Yasada yer alması için uğraşıyor. Mühendisler; “Teknik Sorumluluk Tazminatı” adı altında yeni bir ödeme kalemi ve ek ödemelerinin dengi meslekler göz önünde bulundurularak bunun arttırılmasını, tüm bu kazanımlarının da emekliliğe katkı sağlamasını istiyorlar.

Kamu mühendisleri almış olduğu risk ve sorumluluk ile karşı karşıya kaldığı yoğun stres ve iş yüküne rağmen hak ettiği özlük haklarına sahip olmadıklarını, emri altında çalışan personel maaşlarından daha düşük kaldığını, iş barışının bozulduğunu dile getiriyorlar.

DENGE BOZULMUŞ

Kimsenin aldığında gözleri yok ama kendi maaşlarını hakim, savcı, doktor maaşlarıyla karşılaştırdıklarında şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:

2016 yılında kamuda çalışan mühendis 4 bin 257 TL, hakim-savcı 5 bin 130 TL, doktor 4 bin 550 TL alıyordu. 2023 yılında hâkim-savcı 49 bin 108 TL, doktor 63 bin 852 TL, yoksulluk sınırının 30 bin 700 TL olduğu ülkemizde, kamuda görevli mühendis ise 18 bin 29 TL alıyor.

Durum böyle...Torbaya alınır mı, alınmaz mı bilemem.