Kocaeli Gölcük’te müteahhitlik yapıyordu. Son işin temelini atmış, onlarca insanla daire satışı için sözleşme yapmıştı. Çoğundan yüklü miktarda ödemeler alıp, durduk yere erimesin diye vadeli hesaplara yatırmıştı. Çalışmalar ilerliyordu ki hastalandı. Hastaneye kaldırıldı, durumu kötüleşince yoğun bakıma alındı. Dokuz gün kaldı yoğun bakımda. Neyse ki tedavi işe yaradı, sağlığına kavuşup taburcu oldu.

Yeniden kolları sıvadı, inşaata gerekli malzemelerin siparişlerini verecekti ki o da ne?

Bankadaki hesabı sıfır görünüyordu! Diğer bankadaki hesabına baktı, öbürüne de derken banka hesaplarının tamamen boşaltıldığını gördü.

Paranın nereye gittiğini öğrendiğinde şaşkınlığı, öfkesi yerini müthiş bir kalp kırıklığına bıraktı.

O yoğun bakımda ölüme direnirken bankadaki 10 milyon lirayı hesapların şifrelerini değiştirerek öz oğlu sıfırlamıştı.

Geri istedi paraları ama olumsuz yanıt aldı!

Yargıya başvuran baba savcıya olayı anlattı: “Ben hastanedeyken oğlum şifrelerimi değiştirmiş. Bankadaki paraları parça parça alarak yeğenimin hesaplarına aktarmış. Tüm işlemlerin makbuzlarını çıkardık. Bunu babasına yapan, amcasına yapan bir insan başkasını affeder mi?”

Gölcüklü müteahhit şu an nerede mi? Öğrendiklerinden sonra yeniden hastaneye kaldırıldı!

Babana bile güvenmeyeceksin lafını biliyorduk, bir de bu çıktı ortaya.

Babana güvenme, evladına güvenme kime güveneceğiz peki?

İrice tek bir kuru soğanın 7.5 liraya, tek bir zeytin tanesinin 50-60 kuruşa, dünya fındık üretiminde birinci olmamıza rağmen fındık tanesinin 35-40 kuruşa, Avrupa Birliği’nce Türk tatlısı olarak ilan edilen bir dilim fıstıklı baklavanın 17 lira, bu topraklarda yetişen bir su bardağı ayçiçek yağının 10 lira, bir kilo unun 20 lira, bir simidin 7.5 liraya satıldığı memleketi 21 yıldır idare ettiğini unutup bir dönem daha oy isteyenlere mi?

Halkın cebinden çıkanlara bakarak hesap yapan ENAG’ın enflasyon yüzde 112.5 dediğine mi?

İktidar nasıl isterse enflasyonu öyle çıkaran, çıkaramadığında kellelerin alındığı TÜİK’in enflasyon yüzde 50.5 demesine mi?

İstanbul’da enflasyon yüzde 73’ü geçti diyen Ticaret Odası’na mı?

Enflasyon yüzde 94.6 diyen Türk-İş’e mi?

7/24 üç vardiya 200’lük banknot basıp, ‘enflasyon şimdi bile yüzde 112 seçimden sonra ne olacak peki’ diye soranlara ‘Allah yar ve yardımcınız olsun’ diyenlere mi güveneceğiz?

Ekonomist değiliz ya işi bilenler soracak şimdi... Kardeşim yoğun bakımdaki babasını soyan oğlandan girdin, soğan üzerinden enflasyona geldin. Ne alaka?

Alaka çok, hiçbir fark yok.

Al banka hesaplarını boşaltıp babasını soyan oğlanı, vur yıllardır enflasyonla halkı soyana.

Enflasyon Hırsızlıktır!

Ben demiyorum, dünyadaki saygın ekonomi uzmanlarının makalelerinin toplandığı bir kitabın adı bu: Inflation is Theft!

Kitabın mesajını ekonomist olmayanlar bile anlasın diye gayet açık yazmışlar...

“Enflasyonist para politikaları müsrif maliye politikalarının eseridir. Kalpazanlıkta olduğu gibi, enflasyonun cazibesi, şişiricinin gerçek kaynakları neredeyse sıfır maliyetle elde edebilmesidir! Bunu sadece doğrudan değil, aynı zamanda hükümetlerin devasa borçlarının değerini azaltarak da yapıyorlar. Oy peşinde koşan siyasi aktörler ya da iktidar peşinde koşanlar için enflasyon vergi toplamaktan çok daha makul bir yol. Bir de şöyle bakın: Bir kesim cebinden çıkanlarla sefalete sürüklenirken enflasyondan kimler yararlanıyor acaba? Bu yüzden evet, enflasyon hırsızlıktır...”

Öyleyse sormamız lazım kendimize...

Millet olarak ne kadar dirensek de uzun zamandır yoğun bakımdan kurtulamayan halimiz, 10 milyonu oğlu tarafından, hem de tıpkı bizim gibi yoğun bakımdayken araklanan babanın halinin aynısı değil mi?

Babam nasıl olsa gidici, gidince de hesap soramaz diyerek şifreleri değiştiren oğlanın yaptığı, çözdükleri şifrelerimizi kullanarak her defasında başa geçen iktidarların bize uyguladıklarının tıpkısı değil mi?