Sevgili okurlarım, Apo pazarlığı Ankara’da yine başladı. Bunun ne anlama geldiğini altı yaşında çocuklar bile artık biliyor!
Apo’ya bir takım kıyaklar sağlanacak, belki tahliye edilecek ve karşılığında DEM, yeni anayasa için AKP ile masaya oturacak.
Biz bugüne kadar bu gibi nice çirkin pazarlıklara tanık olduk ama hiçbirinden sonuç almak mümkün olmadı. Olamaz da...
Bunun en utanç verici olanlarından biri ise yine AKP döneminde yapılan bir pazarlıktı.
Turpun değil ama rezaletin büyüğü bizim Habur sınır kapısında gerçekleşmişti. Varılan uzlaşma uyarınca 100 dolaylarında terörist üniformaları üzerlerinde olduğu halde Habur’dan geçiş yapıp otobüslerle Diyarbakır’a gidecekti.
Ancak ortada bir sorun vardı!
Bunlardan çoğu mahkemelerde yargılanıp hüküm giymişti. Bu cezalar şu veya bu biçimde mutlaka kaldırılmalıydı. Aksi takdirde teröristlerin Türkiye’ye girmesi mümkün değildi.
★★★
O halde ne yapmalıydı!..
Bizde çare tükenmez diyen AKP iktidarı bunun çözümünü buldu!
İlk aşama olarak bunlar kısa bir yargılamaya tabi tutulacak, haklarında beraat veya takipsizlik kararı verilecek ve ondan sonra Türkiye’ye giriş yapmaları sağlanacaktı.
Ne yapmalı ne etmeli derken çözüm bulundu!
Bu amaçla Habur sınır kapısında bir ‘seyyar mahkeme’ kurulmasına karar verildi... Ve kurulan mahkeme hakimleri, savcıları ve bütün teşkilatıyla birlikte Habur’a sevk edildi!..
Yargılama birkaç saat içinde jet hızıyla yapıldı.
Çadır mahkemesinin hakimlerine ve savcılarına önceden talimat verildi...
“İşi uzatmadan hepsine tek tek aynı soruyu soracak ve Türkiye’de herhangi bir terör olayına bulaşmadıkları kayda geçireceksiniz!
★★★
Sorgulama hızla sürüp gidiyordu. Bu soruya muhatap olan teröristler hep aynı yanıtı veriyordu:
“Estağfurullah, hiçbir terör olayına bulaşmadım. Beraatimi isterim!..”
Çadır mahkemesi kararını açıkladı.
Hepsi ayrı ayrı beraat ettirildi!
Üzerlerinde üniformalarıyla otobüslere bindirildiler ve Diyarbakır’a doğru yola çıktılar. Yolun her kilometresinde ahali bunlara büyük tezahürat yapıyordu. (Ötesi ayrı bir konudur!..)
Sınır kapısında kurulan bu seyyar çadır mahkemesi Türk yargı tarihinin en büyük rezilliklerinden biri olarak tarihe geçti.
★★★
Aradan yıllar geçti, döndük dolaştık ve şimdi yine aynı yere geldik. Bu kez devrede yine Apo var ama görüşmelerde baş rolü şimdi DEM oynuyor.
İkinci baş rol oyuncusu ise yine AKP iktidarı!
Bu rezaleti izlemekten bıkan seyirciler ise bizleriz!
Sanırım Kürtler ve hatta PKK bile bıkmıştır.
Ancak bizim iktidarın DEM’den bu kez farklı bir isteği var!
“Yakında anayasayı değiştirmek isteyeceğiz. Sizden ricamız o konuda bize destek vermenizdir zira Kürt oyları olmadıkça bizim kelle sayımız bu işlere yetmiyor. Desteğiniz olursa Apo’yu da bırakacağız.”
Aynı aldatmaca, kandırmaca, yutturmaca oyunu bilmem kaçıncı kez yine sahneleniyor.
Hayırlara vesile olsun inşallah!
Sevgili okurlarım, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek kim ne derse desin şu anda yargının en güçlü adamı.
Hatta bana sorarsanız Adalet Bakanı bile onun kadar güçlü değil.
Gürlek’in emrinde sayısının kaç olduğunu bilmiyorum ama neresinden bakarsanız bakın yüzlerce savcı görev yapıyor...
Türkiye’deki en kritik davalar Gürlek’in talimatıyla onlar tarafından açılıyor.
Akın Gürlek’in AKP iktidarıyla çok yakın ilişkileri var.
★★★
Günün birinde İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak bizi de Sözcü gazetesi ekibi olarak yargılamıştı. Duruşmalar başlamadan önce İstanbul’un çok sayıda kıdemli ve ünlü avukatından hep aynı şeyleri duymuştum:
“Başkan ve heyet iktidarın adamıdır, dikkat edin.”
Nasıl dikkat edecektik ki...Akıl alır gibi değildi ama dava hepimiz için aynı nedenle açılmıştı!
“Fetöcü olmak!”
Hayatımda ilk kez Ağır Ceza’da yargılanıyordum. Kendimizi savunmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Sonunda karar açıklandı.
Benim payıma üç yıl altı ay 15 gün hapis cezası düşmüştü.
İstinaf bu cezayı onadı ama Yargıtay 3. Ceza Dairesi esastan bozdu.
İşin şakası yoktu. Orası da onadığı takdirde şu anda ben de hapis yatıyor olacaktım.
★★★
Akın Gürlek bir süre sonra iktidar tarafından başka bir göreve atandı.
Adalet Bakanlığında Bakan Yardımcısı...
Tamamen siyasi bir görevdi...
Ve son görev olarak şu anda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı.
Türk yargısının en önemli ve birinci sıradaki makamı. İstanbul’u ve dolayısıyla Türkiye’yi yargı açısından bakıldığında Gürlek’in yönettiğini söylemek mümkün.
Kendi bileceği iştir ama keşke siyasete bu ölçüde karışmamış olsaydı!