Sevgili okurlarım, Atatürk’ün isteğini (ya da emrini) yerine getirmeyen bir kimsenin Adalet Bakanı olabileceği ya da olmuşsa o makamda tutulacağı aklınıza gelir mi?
Ama geçmişte bu da olabiliyormuş.
Dedem (annemin babası) Refik Şevket İnce 1922-1923 yılları arasında ilk Meclis’te Saruhan (bugünkü Manisa) milletvekili.
Atatürk’ün Adliye Vekili.
Selanik Hukuk Mektebi mezunu, gerçek bir hukukçu. Avukat...
Hocaların hocası Ordinaryüs Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu tarafından yazılarında “Milli mücadele döneminin sivil kahramanlarından biridir” diye tanımlanan bir yurtsever.
Mustafa Kemal Paşa’ya ölünceye kadar hayranlıkla bağlı kalan, onun yolunda giden, bazen eleştiren ve 1950 yılı dahil üç dönem dışında Meclis’te sürekli olarak milletvekili ve bakan olarak görev yapan bir devlet adamı.
★★★
23 Nisan 1920... Meclis henüz açılmış. Cephelerde durum iyi değil. Düşman her yeri ele geçiriyor.
Asker kaçaklarının sayısı on binlere yükselmiş. Dağ taş halkı soyan eşkiyalar ve kaçaklarla dolu.
Olumsuz propagandalar memleketin her yerini sarmış, iç isyanlar sürüp gidiyor.
Refik Şevket’in imzasıyla Meclis’teki iki numaralı kanun teklifi kabul ediliyor.
Hıyaneti Vataniye (Vatana İhanet) Kanunu.
Yine onun teklifiyle, başkan ve iki üyesi milletvekilleri arasından Meclis tarafından seçilmek üzere İstiklal Mahkemeleri kuruluyor. Bu kanun büyük tartışmalara neden olurken 30 yaşındaki genç hukukçu Refik Şevket’in Meclis kürsüsündeki sözleri tutanaklara şöyle yansıyor:
“Efendiler hangi zamanda olduğumuzu iyi bilelim. Biz bir ihtilal içindeyiz ve her ihtilal kendi hukukunu yaratır... Başarmak için asacağız, keseceğiz, kesileceğiz. Ve ancak bu suretle muvaffak olacağız efendiler. Başka çaremiz yoktur.”
İstiklal Mahkemeleri Kanunu Meclis tarafından kabul edildi. Mahkemelerin başkan ve üyeleri milletvekilleri arasından Meclis tarafından seçiliyordu.
Refik Şevket Kastamonu İstiklal Mahkemesine seçildi.
Vatanın dört bir yanında kurulan bu İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen diğer cezalarla birlikte idam kararları da kesindi ve hemen uygulanıyordu.
★★★
Refik Şevket İnce
Refik Şevket İnce son olarak 14 Mayıs 1950 seçimleri sonrasında ilk Adnan Menderes hükümetinde Milli Savunma Bakanı...
Ancak Menderes’in bazı yanlış uygulamalarına karşı çıkıyor ve Meclis’te kapışıyorlar.
Demokrat Parti’den istifa ediyor ve siyasetten ayrılıyor.
1955 yılında vefat ediyor.
★★★
Parada pulda gözü hiçbir zaman olmamış...
1923 yılında ikinci Meclis için Türkiye’de genel seçimler yapılacak.
Bu konuda Atatürk’e yazdığı mektupta şöyle diyor:
“Paşam, ben milletin verdiği kutsal görevi bu ilk Meclis’te yapmaya çalıştım. Önümüzdeki seçimlerde aday olmak istemiyorum. Hiçbir yerden gelirim yok. Avukatlık yapıp kalabalık ailemi geçindirmek zorundayım. Beni lütfen bağışlayınız. Şimdi mebus (milletvekili) olmayı bekleyen çok sayıda değerli arkadaşlarımız var. Onlar size yardımcı olacaktır...”
★★★
Dedem ilk Meclis döneminde, 1921-1922 yıllarında Büyük Taarruz öncesinin kargaşa dolu ve zorlu geçen günlerinde Ankara’da Atatürk’ün Adliye Vekili. (Adalet Bakanı.)
Şimdi anlatacağım olay dedemin henüz yayınlanmamış anılarında da yer alıyor. Alıntıyı o yılların ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalman’ın 17 Haziran 1952 tarihli Vatan gazetesinde çıkan ‘Yaraya Neşter’ başlıklı başyazısından yapıyorum.
★★★
Yazı aynen şöyle:
“Vaktiyle (Başbakan) Rauf Orbay’dan Refik Şevket İnce hakkında şu hikâyeyi duymuştum.
İstiklâl mücadelesinin en ateşli devrindeyiz.
Refik Şevket Adliye Vekilidir.
Atatürk, Ankara civarındaki seyahatlerinden birinde bir vilayetin yüksek bir adliye memuruna kızar ve onun değiştirilmesi gerektiğini Refik Şevket’e söyler.
(O kişiyi bilmiyoruz ama ilin savcısı olsa gerek. EÇ.)
Aradan bir zaman geçer. Atatürk, arzusunun yerine getirilip getirilmediğini Adliye Vekiline sorar.
Refik Şevket şu cevabı verir:
“Hayır Paşam değiştirmedim. Çünkü çok kıymetli ve namuslu bir memur olduğunu ve sizin kızmanızın bir anlaşmazlık (yanlış anlama) sonucu olduğunu, yaptığım tahkikatla anladım.”
Atatürk’ün nasıl büyük bir adam olduğu derhal kendisini belli eder.
Arzusunu yerine getirmeyene karşı hiddet ve gazap gösterecek yerde kalkıp Refik Şevket’in elini sıkar ve ‘Vicdanının emrinden ayrılmayan bir arkadaşın adliyenin başında bulunması memleket hesabına iftihar edilecek ve güven uyandıracak bir şeydir’ der.”
★★★
Bu yaşanmış olayı Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman’a anlatan öyle sıradan bir kimse değil, dönemin başbakanı ve Atatürk’ün en yakınlarından biri olan Rauf Orbay.
Memleket savaş halinde.
Yunan ordusuyla Sakarya Meydan Savaşı olanca hızıyla sürerken kan gövdeyi götürüyor...
Yunan ordusu adım adım ilerlerken hükümet başkent Ankara’yı Kayseri’ye taşıma telaşında.
Ve böylesine kritik bir ortamda bir Adalet Bakanı, Atatürk’e ‘Siz istediniz ama o şahsı görevden almadım Paşam, çünkü...’ diyebiliyor.
★★★
Böyle bir olay ya da benzeri bir durum günümüzde olabilir mi?
Herhangi bir Adalet Bakanı Recep Tayyip’in görevden alınmasını istediği üst düzey bir hakim veya savcıyı yerinde tutacak ve bunun gerekçesini de kendisine açıkça söyleyecek!..
Hem de bir İhtilal Meclis’inde!
Günümüzü de bırakın bir yana acaba geçmişte olması mümkün müydü!
Sadece şu anlattığım olay bile günümüzde “Atatürk diktatördü” diyen cahil ve yobaz kesimlere kapak olmalıdır!