Türk Mil­le­ti, Ana­ya­sa­’nın ilk 4 mad­de­si­nin ve özü­nün de­ğiş­ti­ril­me­si­ne hiç­bir şart al­tın­da ve as­la mü­sa­ade et­me­me­li­dir.
Ata­türk ve si­lah ar­ka­daş­la­rı sa­ye­sin­de, 92 yıl­dır va­ta­n­ın her bir ka­rış top­ra­ğın­da­ki her tür­lü ege­men­lik hak­la­rı, sa­de­ce bu top­rak­lar­da doğ­du­ğu­muz için, eşit, öz­gür ve ege­men yurt­taş­lar ola­rak he­pi­mi­ze, yi­ne eşit ve or­tak ola­rak ait­tir.
DTK’­nın 14 mad­dey­le gü­ya ilan et­ti­ği özerk­lik, özerk böl­ge­ler, öz­yö­ne­tim söy­lem­le­ri, Tür­ki­ye­’de iç ba­rı­şı­mı­zın ga­ran­ti­si olan kır­mı­zı çiz­gi­le­ri­mi­ze açık ve cü­ret­kar bir te­ca­vüz­dür. Ye­ni ana­ya­sa, Gü­ney­do­ğu­’da oluş­tu­ru­la­cak böl­ge mec­lis­le­ri ve böl­ge baş­kan­lık­la­rı eliy­le ya­sa­ma ve yü­rüt­me erk­le­rin­de böl­ge­sel ve et­nik hak­lar ve ay­rı­ca­lık­lar ve­ri­le­cek şe­kil­de ha­zır­la­nır­sa ve Gü­ney­do­ğu­’muz Mer­ke­zi Yö­ne­ti­m’­in dı­şı­na çı­ka­rı­lır­sa, Tür­ki­ye Dev­le­ti, ül­ke­si ve mil­le­tiy­le bö­lün­mez bir bü­tün­dür, düs­tu­ru­nun he­pi­mi­ze sağ­la­dı­ğı öz­gür­lük, gü­ven­lik, eşit­lik, ada­let, ba­rış ve hu­zur or­ta­mı so­na ere­cek­tir. Bu­na gö­re, ata­la­rı­mı­zın bir­lik­te bü­yük mü­ca­de­le­ler ve­re­rek el­de et­tik­le­ri ve TBMM eliy­le, he­pi­miz adı­na kul­la­nı­lan ege­men­lik hak­la­rı­mız­dan ba­zı­la­rı­na, bun­dan son­ra ül­ke­mi­zin Gü­ney­do­ğu­’sun­da ar­tık es­ki­si gi­bi sa­hip ola­ma­ya­ca­ğız de­mek­tir. Bu ya­pay ve zor­la­ma du­ru­mun Tür­ki­ye­’mi­ze sa­de­ce za­rar ge­ti­re­ce­ği­ni, da­ha­sı kan­lı iç ça­tış­ma­la­ra yol aça­bi­le­ce­ği­ni ve ko­ca Türk Mil­le­ti­’ni, 10 yıl­lar sü­re­cek bir ça­tış­ma sü­re­ci­ne, bir iç sa­va­şa sa­vu­ra­bi­le­ce­ği­ni ak­lı ba­şın­da her­ke­sin gör­me­si ge­re­kir. Bu işin so­nun­da, 30 yıl­dır her şe­ye rağ­men sa­de­ce Gü­ney­do­ğu­’muz­da ya­şa­nan kor­kunç ça­tış­ma­lar bü­tün ül­ke­ye ya­yı­la­bi­lir...
Ye­ni ana­ya­sa, söy­len­di­ği gi­bi, tüm va­tan­daş­la­rın ana­ya­sal eşit­li­ği­nin ve ege­men­li­ği­nin ye­ri­ne, et­ni­si­te­le­rin eşit­li­ği ve ege­men­li­ği üze­ri­ne ha­zır­la­nır ve özerk böl­ge­le­re ve öz­yö­ne­ti­me mü­sa­ade edi­lir­se, Cum­hu­ri­ye­t’­in in­şa et­ti­ği si­ya­si ve top­lum­sal ya­pı­nın bü­tün­lü­ğü bo­zu­la­cak­tır. Et­ni­si­te­le­rin ay­rış­tı­rıl­ma­sı ve si­ya­si ya­pı­lan­ma­nın te­mel ta­şı ha­li­ne ge­ti­ril­me­si ve ege­men­li­ğin, et­ni­si­te­ler ara­sı eşit pay­la­şı­mı yak­la­şı­mı ile ye­ni ana­ya­sa ya­pıl­ma­sı ça­ba­la­rı, Tür­ki­ye­’mi­zi ay­rış­tı­rır ve par­ça­lan­ma ile yüz yü­ze bı­ra­kır. Cum­hu­ri­yet ku­ru­la­lı be­ri, ül­ke­miz­de hu­zur ve da­ya­nış­ma için­de ya­şa­yan tüm et­nik un­sur­la­rı ırk­çı­laş­tı­rır ve bu­gü­ne dek hiç ya­şan­ma­yan ça­tış­ma­la­ra gö­tü­rür. Ata­türk; “Da­ha ön­ce­ki de­vir­ler­den kal­ma Kürt­lük fik­ri, Çer­kez­lik fik­ri ve hat­ta Laz­lık fik­ri ve­ya Boş­nak­lık fik­ri gi­bi pro­pa­gan­da­lar mil­le­tin bü­tün­lü­ğü­nü bo­zan ka­sıt­lı yan­lış ad­lan­dır­ma­lar­dır ve bir­kaç düş­man ale­ti mür­te­ci, be­yin­siz­den baş­ka, hiç­bir mil­let fer­di üze­rin­de üzün­tü­den baş­ka bir te­sir yap­ma­mış­tı­r” der. Bu çok yan­lış yo­lu se­çer­sek, he­pi­mi­zin ya­şa­ya­ca­ğı tek şey üzün­tü, ça­tış­ma ve te­la­fi­si müm­kün ol­ma­yan acı­lar ve ka­yıp­lar ola­cak­tır...
Bu tür bir böl­ge­sel ay­rım­cı­lı­ğa gi­di­lir­se, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Dev­le­ti­’nin ve her bir yurt­ta­şı­nın kay­be­de­cek­le­ri­nin ya­nı sı­ra, en ağır be­del­le­ri Kürt kö­ken­li yurt­taş­la­rı­mı­zın öde­ye­ce­ği unu­tul­ma­ma­lı­dır. Cum­hu­ri­ye­t’­in çağ­daş ka­za­nım­la­rı­nı ya­vaş ya­vaş kay­be­de­cek­ler­dir. Her me­se­le­si­ni si­lah­la ve güç­le çöz­me­ye me­yil­li, ço­ğu top­rak ağa­sı böl­ge­sel de­re­bey­le­ri, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti­’n­den ko­part­ma­ya ça­lış­tık­la­rı böl­ge­sel ya­sa­ma ve yü­rüt­me ay­rı­ca­lık­la­rıy­la, Kürt­le­ri da­ha ırk­çı, da­ha bağ­naz ve da­ha ca­hil, içi­ne ka­pa­lı bir top­lum ha­li­ne dö­nüş­tü­re­cek­ler­dir. Tür­ki­ye­’mi­zi böl­mek için yıl­lar­dır ya­ban­cı is­tih­ba­rat ör­güt­le­riy­le iş­bir­li­ği ya­pan, böl­ge­sel yö­ne­ti­min en te­pe­si­ne ku­ru­la­cak si­lah­lı de­re­bey­le­riy­le de, böl­ge in­sa­nı­nı ve hak­la­rı­nı gi­de­rek ar­tan bir şe­kil­de sö­mü­re­cek­ler ve da­ha­sı, ken­di­le­ri­ne bu ay­rı­ca­lı­ğı ko­part­mak için des­tek ve­ren ya­ban­cı güç­le­re sö­mür­te­cek­ler­dir. Kürt kar­de­şim, he­pi­miz gi­bi her şe­yiy­le ken­di­si­ne ait olan top­rak­la­rın­da, tüm so­run­la­rı­na ve ek­sik­le­ri­ne rağ­men, bu­gü­ne dek eşit, ege­men ve öz­gür ya­şar­ken, ırk­çı­lı­ğa, din­ci­li­ğe, bağ­naz­lı­ğa ve ca­hil­li­ğe mah­kum edi­le­cek ve sö­mü­rü­le­cek­tir. Bu­ra­da kul­la­nı­la­cak Kürt mil­li­yet­çi­li­ği de ya­kı­tı­nı, ka­çı­nıl­maz ola­rak Türk düş­man­lı­ğın­dan ala­cak­tır. Tür­ki­ye­’nin do­ğu­sun­da da, ba­tı­sın­da da bi­zi bir­bi­ri­mi­ze düş­man ede­cek böy­le bir se­nar­yo­ya as­la ra­zı ola­ma­yız, ol­ma­ma­lı­yız...
Tür­ki­ye­’nin bu­gün gel­miş ol­du­ğu aşa­ma­da, ye­ni bir ana­ya­sa ih­ti­ya­cı ol­du­ğu açık­tır. Tür­ki­ye­’de ya­şa­yan her­kes el­bet­te ki çağ­daş, ye­ni­lik­çi, de­mok­ra­tik bir ana­ya­sa öz­le­mi için­de­dir, ba­rış da el­bet­te ki her­ke­sin öz­le­mi­dir. An­cak bu öz­lem­le­ri kar­şı­la­ma­nın ara­cı, mil­li kim­li­ği bo­za­rak, ege­men­li­ğin et­ni­si­te­le­re da­ya­lı ola­rak pay­la­şıl­dı­ğı ye­ni bir ana­ya­sa as­la de­ğil­dir. Bu, Tür­ki­ye­’yi çok da­ha de­rin ça­tış­ma­la­ra ve par­ça­lan­ma­ya sü­rük­le­ye­cek­tir. Tür­ki­ye­’nin is­tik­ra­rı­nı te­mi­nat al­tı­na ala­cak olan ye­ni ana­ya­sa; ege­men­li­ğin et­ni­si­te­ler­de de­ğil va­tan­daş­lar­da ol­du­ğu, va­tan­daş­lar ara­sın­da eşit pay­la­şıl­dı­ğı ve bi­re­yin, han­gi et­nik ve­ya mez­hep­sel kö­ken­den ge­lir­se gel­sin hiç­bir ay­rım­cı­lık gö­ze­til­mek­si­zin, çağ­daş dün­ya­nın ulaş­tı­ğı öl­çü­ler­de in­san hak ve öz­gür­lük­le­ri­nin sağ­lan­dı­ğı ve ko­run­du­ğu, yurt­taş ege­men­li­ği­ne ve hak te­mel­li ya­şa­ma kül­tü­rü­ne da­ya­nan, la­ik bir ana­ya­sa ol­ma­lı­dır.
Ata­türk; 1 Ka­sım 1922’de, TBMM açı­lış ko­nuş­ma­sın­da; “Hu­zur­lu top­lum, gü­ven­li top­lum, in­san ki­şi­li­ği­ne say­gı­lı top­lum, tam ulu­sal ege­men­lik­le sağ­la­nır. Top­lum­da en yük­sek hür­ri­ye­tin, en yük­sek eşit­lik ve ada­le­tin sağ­lan­ma­sı, is­tik­ra­rı ve ko­run­ma­sı, an­cak ve an­cak tam ve ke­sin an­la­mı ile ulu­sal ege­men­li­ğin sağ­lan­ma­sı ile de­vam­lı­lık ka­za­nır. Bun­dan do­la­yı, hür­ri­ye­tin de, eşit­li­ğin de, ada­le­tin de da­ya­nak nok­ta­sı ulu­sal ege­men­lik­ti­r” der. Ulu­sal ege­men­lik­ten tam da bu yüz­den as­la ta­viz ve­ri­le­mez. Çün­kü ulu­sal ege­men­lik, tam ba­ğım­sız, tam ege­men, or­tak ka­bul et­me­yen bir erk­tir. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti sı­nır­la­rı için­de bir böl­ge­de, TBMM’­nin, ya­ni Türk Mil­le­ti­’nin bir­ta­kım yet­ki­le­ri­nin kı­sıt­la­na­ca­ğı hiç­bir sis­tem ül­ke­ye ba­rış ve de­mok­ra­si ge­ti­re­mez. Bu­ra­da ve­ri­le­cek en kü­çük bir ta­viz, sis­te­min di­ğer un­sur­la­rın­da da çe­şit­li öl­çü­ler­de za­fi­yet­le­re ve kı­rıl­ma­la­ra yol aça­cak­tır. 78 mil­yon­luk Türk Mil­le­ti­’ni bağ­la­ya­cak, mil­li bü­tün­lü­ğü­mü­zü bo­za­cak bir ege­men­lik pay­la­şı­mı sü­re­ci­nin so­nun­da va­ra­ca­ğı­mız yer, ka­çı­nıl­maz ola­rak ça­tış­ma ola­cak­tır. Ve so­nun­da da ül­ke­de ne hür­ri­yet, ne eşit­lik, ne de ada­let ka­la­cak­tır...