Güney Amerika’nın makus talihini en iyi anlatan roman belki de Yüzyıllık
Yalnızlık’tır.
Ama Venezuela’nın hikâyesi artık yalnızlık değil; sefaletin, suskunluğun ve zoraki sadakatin romanıdır.
Bu yazının başlığı ondan ilham aldı: Yüzyıllık Sefalet.
Bir ülkenin 25 yılda nasıl geriye doğru yüzyıl yaşlandığını anlatıyor.
★★★
Eski Venezuela ile Yeni Venezuela arasında sadece bir nesil var. Ama aradaki fark, yüz yıllk bir medeniyet uçurumu.
Bir zamanlar Latin Amerika’nın vitriniydi. Venezuela pasaportuna sahip olmak, iyi bir eğitim, temiz sokaklar, düzenli bir sağlık sistemi ve güçlü bir orta sınıf demekti. Caracas sokaklarında opera konuşulurdu. Üniversite bitiren gençler Avrupa’ya değil, ülkesine dönerdi. Petrol vardı, refah vardı, umut vardı.
Şimdi o ülke yok.
Yerine başka bir Venezuela kuruldu: Yeni Venezuela.
★★★
Kişi başına düşen gelir, son 10 yılda yüzde 77 azaldı. 2014’te 16 bin dolardı, bugün 3 bin 722 dolara geriledi.
Ama daha çarpıcısı şu: Petrol denizinde doğmuş bir ülke, 50 yıl sonra 1970’lerin bile altına indi.
Venezuela artık sadece fakir değil, geriye giden bir ülke.
★★★
Nüfusun üçte biri, 8 milyonu aşkın kişi ülkeyi terk etti. 1998’de 24 milyon olan nüfus, bugün 28 milyon.
Ama içeride kalanlar hayatta kalmaya çalışıyor. IMF’ye göre Venezuela ekonomisi son 10 yılda yüzde 80’in üzerinde daraldı.
Enflasyon o kadar hızlı ki etiket basmak artık işe yaramıyor.
HHH
Birçok bölgede gıda ancak devletin verdiği “yeşil kart” ile alınabiliyor. Devlet, gıda paketleri, temizlik malzemeleri ve hatta nakit yardımlarıyla halkın temel ihtiyaçlarını karşılıyor.
Yani açlıkla sadakat arasında bağ kuruyor. Bu yardımlar, CLAP adı verilen dağıtım komiteleri üzerinden, partiye yakın kişilere öncelikli ulaştırılıyor.
Bugün nüfusun yüzde 40’ı orta ya da şiddetli gıda eksikliği yaşıyor. 4 milyon kişi, doğrudan devlete bağlı acil gıda yardımına muhtaç.
Yoksulluk, sistemli bir siyasi oy devşirme döngüsüne dönüştürülmüş durumda.
Ve sonra seçim yapılıyor.
Maduro yine kazanıyor.
Bu haftaki parlamento ve yerel seçimlerde olduğu gibi.
★★★
Katılım oranı resmen yüzde 42.
Gayri resmi yüzde 12’nin bile altında.
Muhalefet ya yarış dışı bırakıldı ya da sandığı meşrulaştırmamak için boykot etti.
Aday olmak isteyenler tutuklandı, yasaklandı, tehdit edildi.
Sandık başında ne heyecan vardı ne de alternatif.
Ama sonuçlar “görkemli zafer” manşetleriyle açıklandı:
Maduro yine kazandı.
Üstelik 24 eyaletten 23’ünde “birinci parti” ilan edildi.
★★★
Peki bu nasıl oluyor?
Medya zaten susturulmuştu. Parlamento ve yargı, uzun süredir iktidarın kontrolünde.
Devletin tüm kaynakları, bir seçim makinesi gibi çalışıyor.
Gıda kartı, yardım paketi, devlet teşviki... Hepsi oyla doğrudan bağlantılı.
Yeni Venezuela’da iktidar seçim kazanmıyor; seçimi kazanılacak hale getiriyor.
★★★
Ve halk bunu yadırgamıyor. Çünkü Yeni Venezuela’da yadırgama refleksi de muhalefet gibi bastırılmış durumda.
Her şey, Maduro’nun geçen yıl yüzde 51’le kazandığı şaibeli ve meşruiyeti tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimiyle hız kazandı.
İktidar bu “kıl payı zaferi” tahkim etmekle kalmadı; muhalefeti sistemin dışına, halkı da umutsuzluğun içine itti.
Seçimlerden hemen önce 70’ten fazla muhalif, gazeteci ve aktivist gözaltına alındı. Bazı muhalefet liderlerine “terör” suçlaması yöneltildi. Diğerlerinin adaylıkları düşürüldü ya da kaçmak zorunda bırakıldılar.
Bu baskılar, halkın seçimlere olan inancını da sandığın meşruiyetini de çökertti.
★★★
Ülkeyi terk edenlerin büyük kısmı genç ve eğitimli bireyler.
Bu beyin göçü, özellikle sağlık sistemini çökme noktasına getirdi.
Venezuela Tıp Akademisi’ne göre doktorların yüzde 40’ı ülkeyi terk etti.
Hastanelerdeki yatak sayısı son 33 yılda 9 bin 777 azaldı; toplam kapasite 17 bin 126’ya geriledi.
Sandık bir formaliteye, oy ise bir mecburiyete dönüştü.
★★★
Eski Venezuela ile Yeni Venezuela arasında sadece bir nesil var.
Ama fark sadece ekonomik değil; hukuki, sosyal ve medeni bir çöküş.
Ve belki de bazı ülkeler...
Eski Venezuela iken, yeni Venezuela’ya dönüşmeden önce uyanmalı!
Yüzyıllık Yalnızlığa terk edilmeden!