“40 yıl” lafın gelişi, dostluklarının ne kadar derin olduğunu gösteriyor...
Sen kalk uçaklarınla hem Türkiye’nin hava sahasını ihlal et, hem de Türkiye’nin doğalgaz kapasitesinin artırılması isteğini reddet!..
Putin, arkadaşı Tayyip Bey’i çok zor durumda bıraktı...
Yahu insan arkadaşına nezaketen bir telefon açar, “Yaaa kusura bakma” demez mi?..
Demedi, gitti buz hokeyi oynadı!..
* * *
Rus uçakları bir değil birkaç defa hava sahamızı ihlal etmiş...
Olabilir, bu karadaki gibi değil ki havaya dikenli tel çekesin...
Yunan jetleri Ege’de hava sahamıza her gün girip girip çıkıyor...
Bizimkiler de öyle...
Sonra da it dalaşı yapmaya başlıyorlar!..
Suriye’deki füzeler bizim uçaklara 4 dakika kilitlenmiş, ateş etmemişler ya...
* * *
Putin, Hazar Denizi’ndeki gemiden Suriye’ye füze sallıyor, 11 IŞİD mevziini berhava ediyor...
Yarın öbür gün uzaydan da füze sallar!..
İstese Lazkiye’deki rampalardan bizim uçakları da çok rahat vurabilirdi...
Suriye yapmadı mı?..
İki pilotumuzu şehit etmedi mi?..
Biz cart curt ettik de ne oldu?..
* * *
Aslında dert başka!..
Mesele, Davutoğlu Ahmet’in derinlikli stratejisinin Türkiye’yi Suriye’de sapladığı batağın acı sonuçları...
Sarayın ve iktidarın asıl tepkisi, Putin’in Esad’dan yana oradaki savaşa müdahil olması!..
İktidarı çileden çıkaran bu!..
Elinden hiçbir şey gelmediği için de hava sahası ihlallerini, ülkenin egemenlik haklarına saldırı olarak göstererek olayı büyütmekten başka çare bulamıyorlar!..
* * *
Egemenlik hakkı!..
Sen daha iki-üç il, dört-beş ilçede egemenlik hakkını teröristlere bırakıp seçim sandığını taşımaya kalkışıyorsun!..
Kendi ülkende mal ve can güvenliği yok, sokağa çıkma yasakları ilan ederek asayişi sağlamaya çalışıyorsun!..
Daha düne kadar pazarlık masasında karşı karşıya oturduğun al-ver yaptığın teröristlerle baş edemiyorsun, seçim güvenliğinde sorumluluğu Yüksek Seçim Kurulu’na yıkıyorsun!..
Sonra, Suriye’nin içişlerine burnunu sokup, gelen üç milyona yakın Suriyeli için bu fukara halkın cebinden çıkan 7.5 milyar dolar harcamayla fiyaka yapıyorsun!..
* * *
Devletlerarası ilişkiler “şahsileştirilerek” yürütülemez; yürüttüğünü zannedersin elin oğlu Hazar Denizi’ndeki gemiden Suriye’ye füze sallar!..
Devletlerarası ilişkilerde duygusallık, arkadaşlık değil çıkarlar vardır!..
Bizimkiler ise, ya can ciğer kuzu sarması, el ele kol kola sarmaş dolaş...
Ya da...
Küsüyorlar!..
Böyle dış politikayı Hacıhüsrev’le Sulukule de yapar!..
Alan da kaçan mı?..
Davutoğlu Ahmet, meydanlarda bağırıyor:
“Bunlar iki aylık koalisyona bile evet demediler... İki ay sorumluluk alamayanlar ülkeyi 4 yıl nasıl idare edecekler?”
Söylediği, yeni bir seçime kadar topu topu iki aylık koalisyon ve anlaşabildikleri hiçbir madde yok!..
Duyan da AKP ile 4 yıllık ortaklık zanneder...
Mesele, ülkenin zoraki bir seçime sürüklenmesinin faturası Saray’a kesilmesin; iki aylık koalisyonla faturayı ödemeye CHP de ortak olsun...
“Alan da kaçan mı” derler adama...
Haftalar süren “istikşafi” görüşmeler, sürekli oyalama, vakit geçirme ve 45 günlük sürenin bitmesine 5-6 gün kala görevi iade etmek...
Sonra görevin Kılıçdaroğlu’na verilmesi gerekirken “Beştepe’nin yolunu bilmiyor” bahanesiyle CHP’yi safa dışı bırakmak...
Davutoğlu Ahmet soruyor: “Seçimden sonra hiç hükümet boşluğu oldu mu?”
Şehitleri, ülkede akan kanı, Rusya ile papaz olmayı saymazsak...
Valla hiç boşluk olmadı!..