Bir zamanlar “rüyalarına girecek kadar“ yanında, yakınında, davasında, partisinde, tarafında bulunmuş.
Birlikte yürümüş yolları.
O zaman işadamıymış.
Şimdi yazar olmuş.
Köşesi var.
14 yıl öncesini dün köşesinde şöyle anlattı:
“Ben o zamanlar iş gereği çok seyahat ediyordum. Şirketin alışveriş merkezleri ve restoranlarına AKP’nin önemli isimlerinin tamamına yakını sık sık uğrardı. Biz de ülkedeki gelişmeleri sıcağı sıcağına onlardan öğrenirdik. Gece yarısı yine bir seyahatten dönmüştüm, yorgun argın uyuduğumda rüyamda tüm televizyonlarda son dakika olarak Recep Tayyip Erdoğan’a suikast düzenlendiği haberleri ile irkildim ve bir daha uyuyamadım. Erkenden şirkete gitmek için yola çıkarken ‘telefon edip, mutlaka güvenlik önlemlerini artırmalarını söyleyeyim’ diye düşündüm. İş yoğunluğu içerisinde konuyu unuttum. Telefonda bir gazetecinin sorularına cevap vermeye çalıştığım bir anda, müdürlerden biri telaşla başka bir telefonu uzatarak, ‘Recep Tayyip Erdoğan sizi arıyor’ dedi. ‘30 dakikadır sana ulaşmaya çalışıyoruz ne bu yoğunluk’ diye takıldıktan sonra, ‘ben de sizi arayacaktım zaten’ dedim. Kendisine gördüğüm rüyayı anlattığımda yanımda Ertuğrul Yalçınbayır ve İrfan Gündüz var, ‘rüyan hayırlara vesiledir’ diyorlar dedikten sonra, ‘Biz Allah’a inanıyor ve güveniyoruz, en büyük koruyucumuz O’dur, bizi güvenlik değil ancak Allah korur. O ne derse o olur’ diye de rahatlık vermişti...“ (Nurullah Öztürk, Zaman Gazetesi 6 Şubat 2016)

* * *

Bizi Allah korur demiş!
Rahatlık vermiş!
Ama 14 yıl önceydi.
14 yıl sonra zırhlı Mercedes’ini askeri kargo uçağına yükletip, okyanusun üstünden uçurarak Şili, Uruguay, Peru, Ekvador’a götürdü. Suikast yapılır korkusuyla Zırhlı Mercedes’e binecekti.
Ne olduysa!
Yandaş gazeteleri!
Yandaş TV’leri!
Ve yandaş kalemleri!
Okyanusu TSK’nın askeri kargo uçağıyla geçip giden ve 5 gün sonra tekrar geçip gelen “Zırhlı Mercedes”ten bir satır bile söz etmediler, fotoğraflı görüntü basmadılar. Uçan zırhlı Mercedes halktan gizlendi.

* * *

Bu gazeteciler!
Bu TV’ciler!
Bu yandaş kalemler!
“Utandılar” diyemem.
Utanma olsaydı sorarlardı.
Sayın Cumhurbaşkanı!
Zırhlı Mercedes’iniz, bir kamu aracı olduğu için aslında sivil envanter değil mi? Sivil envanter hangi mevzuata uydurularak “askeri kargo uçağı ile 20 saat uçurularak 14 bin kilometre uzaklıktaki Şili’ye taşınabildi?” diye.
Utanma olsaydı.
Yine sorarlardı.
Sayın Cumhurbaşkanı!
Ankara-Santiago (Şili) -Lima (Peru)-Montevideo (Uruguay)- Quito (Ekvador)- Ankara... Yani gidiş dönüş 28 bin kilometre nakliye masrafı, uçak amortismanı ve tüm giderler, Hava Kuvvetleri’nin hangi yazılı mevzuatına, ne şekilde sokuldu?

* * *

Susmaz, sorarlardı:
Sayın Cumhurbaşkanı!
Kaymakamlara “Mevzuatı bir kenara koyun” demiştiniz, Şili’ye, Peru’ya giderken kaymakamlara örnek mi olmak istediniz?

Halep düşerse!

Ruslar, Amerikalılar, Avrupalılar ülkeleriyle sınırı olamayan Ortadoğu’da yeni bir “emperyalist bölüşüm savaşı” başlattılar. Havadan bombalıyorlar. Bölgenin “Kürt-Arap- Türk-Farsi- Şii- Sunni” diye bölünmüş zayıf yanından yakaladılar. Kukla olarak kullanacak birilerini buluyorlar. Arap’ı Kürt’le, Kürt’ü Arap’la, Arap’ı Türkmen’le, Kürt’ü Türk’le, Arap’ı Acem’le vuruşturuyorlar.  Bölge cehenneme döndü. Ülkemiz ağır baskı altında. Türk Ordusu, Suudi Arabistan Ordusu ile birlikte “bölgesel bir mezhep kapışmasına” çekilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin içi ise kendi iç savaşı ile yanıyor. Halep düşerse “ölümden kaçan 1 milyon Suriyeli daha” Türkiye’ye sığınmaya gelebilir.