Fuhuş çetesinin askeri sırları almak amacıyla ajan olarak kullandığı eskort kızlar!.. Onların tuzağına düşüp en kozmik askeri sırları bile paylaşan casus subaylar!.. Elden ele dolaşan çok gizli şok belgeler!.. Komutanlara düzenlenecek korkunç suikastlar!..
İzmir’deki Askeri Casusluk ve Fuhuş Çetesi davasıyla ilgili haberleri okudukça, gözlerimin önüne Alfred Hitchcock’un, Steven Spielberg’in filmleri geliyordu.
İzmir’de yaşamaya başlayınca, değerli hukukçu dostum Avukat Murat Ergün’e asrın casusluk (!) davasının duruşmalarından birini izlemek istediğimi söyledim.
Bıyık altından gülerek “Memnuniyetle, casuslar (!) da çok sevinir” dedi!..

* * *

Yarım asırlık meslek hayatımda tanışıp röportaj yaptığım tek casus, soğuk savaş yıllarında Batı Berlin’deki Amerikan Askeri Üssü’nde çalışırken, Doğu Almanya hesabına ajanlık yapan Hüseyin Yıldırım’dı.
Los Angeles Times gazetesi ondan “Soğuk savaş yıllarının en ağır tahribata yol açan, en zararlı ve tehlikeli casuslarından biri” olarak bahsediyordu.
Aldığı talimat gereği ABD’li kadın subaylarla ilişkiye giriyor, elde ettiği gizli bilgi ve belgeleri Berlin Duvarı yakınlarındaki bir yerde Stassi ajanlarına teslim ediyordu...
Yakayı ele verdikten sonra Amerika’da yargılanıp müebbet hapse mahkum edilmiş, yıllarca yattıktan sonra 6 polis eşliğinde ve elleri ayakları zincirli olarak getirildiği Los Angeles Havalimanı’ndan Türkiye’ye gönderilmişti...

* * *

İzmir’deki mahkeme salonuna girerken Hüseyin Yıldırım’ı andıran casuslar ve ajan kadınlarla karşılaşacağımı umuyordum.
Ama duruşma salonundan içeriye adımımı atar atmaz hayal kırıklığına uğradım!..
Zira subayları tuzağa düşürdüğü öne sürülen eskort kızlardan bir tane bile yoktu!
Sanıklar arasında, bir iki kişinin dışında kadın da bulunmuyordu!
Casusluk yapmakla suçlanan kişilerin, çıkar amaçlı suç örgütü kurduklarını, ama hiç çıkar sağlamadıklarını öğrendiğimde ise hayal kırıklığım şaşkınlığa dönüştü.
Üstelik bu nasıl bir örgütse, üyelerinin çoğu birbirini ya tutuklandıklarında veya mahkemeye getirildiklerinde tanımışlardı!
Birbirleriyle telefonla hiç görüşmemişler, elektronik posta da göndermemişlerdi!
Aralarında örgütsel bağ olduğuna ilişkin en ufak bir kanıt yoktu!

* * *

Tuhaflıklar bitecek gibi değildi!
Örneğin sanıklardan birinin annesi ve babası ayrı yaşıyor, babanın gözleri hiç görmüyordu. Ama ne hikmetse sanığa ait flash bellek, babasının evinde bulunmuştu!..
Üstelik arama tutanağı da o sırada neler olup bittiğini göremeyen babaya, sanki o an için gözleri açılmış da her şeyi görmüş gibi imzalatılmıştı!
Şimdi sıkı durun; azılı casuslardan (!) biri, mesleğe henüz 7 yaşında iken başlamıştı!..

* * *

Nihayet Avukat Murat Ergün dayanamayıp söz aldı:
Savcılık ortaya hiçbir kanıt koyamamış, bunu da iddianamesine “Bu örgüt öylesine gizli bir örgüt ki, aralarındaki ilişkiyi kanıtlayacak delil bulunamamıştır diye yazmış” deyince, kendimi tutamadım ve yüksek sesle güldüm!
Ardımdan dinleyiciler, avukatlar, hatta sanıklar gülmeye başlayınca mahkeme başkanı “Gülmeyin, yoksa hepinizi salondan çıkarırım” demek zorunda kaldı.

* * *

Keser döndü, sap döndü, gün geldi hesap döndü!..
Kumpas davaları arasında hayal ürünü olma konusunda açık ara “şampiyon” olan Askeri Casusluk ve Fuhuş Davası tüm sanıkların beraatıyla sonuçlandı.
Davayı açan savcı, ilk tutuklamaları yapan hâkim ve iddianameyi (!) kabul eden mahkemenin üyeleri, FETÖ’cülükten soruşturma geçirip tutuklandı, meslekten atıldı.
Sözde casuslara gelince:
Son Yüksek Askeri Şura toplantısında Karacı subaylar İdris Acartürk, Erdal Şener ve Süleyman Ertizman ile Jandarmadan Engin Çırakoğlu, albaylıktan tuğgeneralliğe terfi ettiler...
Tümamiral rütbesiyle yargılanan Ercüment Tatlıoğlu da Koramiral oldu...
Engin Çırakoğlu’nun müthiş bir özelliği daha var. O, astsubay rütbesiyle başladığı mesleğinde tuğgeneralliğe kadar yükselme başarısını gösteren ilk komutan olarak TSK tarihine geçti...

* * *

Yaşanan onca acıdan ve dramdan sonra akıllarda, CHP Cezaevi Komisyonu Üyesi Milletvekilleri’nin, 9.1.2014’te Meclis’te düzenledikleri basın toplantısında Engin Çırakoğlu’nun eşi Kezban Çırakoğlu’nun “Benim eşime bu süre içinde bir şey olursa ben cenazesini almayacağım” dediği haklı isyanı kaldı!..