ANALİZ

İktidar Türkiye’yi rezil etme pahasına Avrupa ülkeleriyle didişiyor. Türkiye’deki hukuksuzlukları, özgürlük ihlallerini, hapiste tutulan ama iddianameleri bile yazılmamış gazetecileri, hayır kampanyası yürütenlere uygulanan baskıları, saldırıları bir kenara bırakıp Avrupa’nın demokrasi ve hukuk anlayışını eleştirerek kendi halkına propaganda yapıyor.
Bunun tek amacı var. Güya dünyaya “kafa tutuyor” gibi yapıp, güya “dik duruyoruz eğilmiyoruz” havası basarak evet oylarını artırmayı planlıyorlar.
Bu süreçte Türkiye dünyaya rezil oluyormuş ülkemiz derin bir yalnızlığa sürükleniyormuş umurlarında bile değil.
“Gelme” diyene “Sen kim oluyorsun ben gelirim” diye kafa tutup sonra da sınır dışı edilmeyi kahramanlık gibi göstererek aslında referandum sürecindeki açmazlarını kapamaya çalışıyorlar.
Bakın şu Hollanda- Almanya krizi başladığından beri neleri konuşmuyoruz.
Örneğin AKP’nin koltuk değnekliğine soyunan MHP bir başkan gibi karşılanan Barzani’nin bayrağının Türk bayrağı ile birlikte göndere çekilmesinden çok rahatsız olmuştu.
Ama Avrupa ile bir kriz çıkarıldı MHP asli görevini hazırladı ve Barzani bayrağını unutup “Biz de Avrupa kapılarına dayanacağız, havalimanlarında oturma eylemi yapacağız” diyerek durumdan pay kapmaya soyundu.
Barzani bayrağı unutuldu gitti.
İktidar Avrupa ile didişmeye girmeden önce Suriye konusunda esip gürlüyordu. El Bab’da durumun sakinleşmesinden sonra hedefin Menbiç olduğunu açıklamıştı hem Cumhurbaşkanı, hem Başbakan, hem Savunma Bakanı hem de Dışişleri Bakanı.
Amerika’ya “Eeyyyy” diye seslenmiştik. “Ya benimlesin, ya PYD ilesin” demiştik. Sonra da gürleyerek “Herkesi uyarıyoruz, Menbiç’e gireriz, girerken de orada kim var kim yok bakmayız” diye seslenmiştik.
Amerika bunun üzerine “Benim müttefikim PYD” dedi. Bu yetmedi askerlerini
gönderdi ve PYD’nin zırhlı araçlarına da Amerikan bayrağı asıverdi.
Heyecanla Menbiç’e girmeyi beklerken Başbakan’dan “Ayıp ettiler ama” açıklaması geldi. Ardından dün de PYD Menbiç’te bütün kontrolün kendilerinde olduğunu ve özerklik ilan ettiklerini duyurdu. Buna tepki Cumhurbaşkanından geldi. “Blöf yapıyorlar” dedi. Durum birkaç günde netleşir nasıl olsa.
Sonuçta Hollanda krizi ile Menbiç’e girip girmeyeceğimizi de unutuverdik.
Arada enflasyon rakamları ve işsizlikteki büyük artış açıklandı. Bunlar da unutuldu.
Ama en önemlisi iktidar kendi tabanına bile “Neden evet denmeli” sorusunun cevabını mantıklı biçimde anlatamıyordu. Getirilen ucube sistemin ne kadar iyi olduğunu anlatsalar bile halkın “İyi de bugüne kadar ne istediniz de yapamadınız, niye ille tek kişiyi çok yetkili kılıyorsunuz?” sorusuna bir cevap bulamadılar.
İşte tam bu sırada gelen Avrupa sorunu can simidi gibi imdada yetişti. Anayasa konusu bir kenara bırakıldı, varsa yoksa “Güçlü Türkiye, boyun eğmiyoruz, faşist Avrupa, Nazi artıkları” sloganlarıyla milletin beyni yıkanmaya çalışılıyor.
Bu ülke bunu hak etmiyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Erdoğan bütün ipleri eline aldı


İktidar temsilcileri “neden evet” sorusunun cevabını anlatmakta sıkıntı çekiyorlar. Çünkü başbakan da bakanlar da AKP’nin önde gelenleri de gittikleri yerde pek ilgi görmüyorlar. AKP tabanı bir tek Tayyip Erdoğan’ı ciddiye alıyor ve onu dinlemeye gidiyor.
Sanıyorum Erdoğan da bunu fark ettiği için son birkaç gündür bütün ipleri eline aldı.
Artık günde en az üç toplantı yapıyor, bunlardan biri mutlaka miting oluyor ve hepsi de bir ikisi hariç bütün haber kanallarından yayınlanıyor.
Erdoğan belli ki kendisinden başka kimsenin ciddiye alınmadığını bilerek bir yandan anayasa maddelerini anlatırken diğer yandan da hayır diyenlere yönelik “hain, terörist, darbeci” suçlamalarının dozunu da artırıyor.
Erdoğan’ın yarattığı bu gerginliğin Türkiye’ye bedeli ne olacak şu anda kestirmek mümkün değil.
Ancak hayır çıktığında da garip bir manzara ile karşılayacağız. Bu durumda ülkenin çoğunluğu “terörist, vatan haini, darbeci” konumuna düşmüş olacak. Teröristlik, darbecilik, vatan hainliği suç olduğuna göre ülkenin yarıdan fazlası hakkında soruşturma açılması mı gerekecek?
Deli bir soru ama oturup bir düşünün bakalım.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Hayır demenin bedeli giderek artıyor


Referanduma giderken yer gök Binali Yıldırım fotoğraflı “evet” afişleriyle donatılmışken ortalıkta hiç hayır gözükmüyor.
Sadece CHP’nin önemli bazı isimleriyle bazı MHP’li muhalifler ancak salon toplantılarında konuşabiliyorlar. Diğer partilere o da yasak.
Sokaklarda hayır bildirisi dağıtmaya kalkanlar da ya AKP’lilerin ya da polisin saldırısına uğruyor. Türkiye’nin her yerinden Hollanda’daki görüntüleri aratmayacak saldırı haberleri geliyor.
Görünen o ki hayır kampanyası fiilen yasak. Bunu iki temele dayandırıyorlar. Birincisi OHAL. İkincisi ise YSK kararı.
Birçok ilde vali ve kaymakamlar evet gösterilerine ses çıkarmazken hayırcıların karşısına OHAL kuralları ile çıkıyor.
YSK ise “Referandum propagandasını siyasi partiler yapabilir, diğer kuruluşlar yapamaz” kararı verdi.
CHP referandum kampanyasında parti bayrağı ve amblemi kullanmadığı için emniyet kuvvetleri tarafından “parti dışı” kabul ediliyorlar ve “Siviller olarak kampanya yapamazsınız” gerekçesi ile her yerde engelleniyorlar.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bir bakan yabancı ülkede polisle mi muhatap olur


Gece Ankara’dan gelen bir emirle karayolunu kullanarak Hollanda’ya giden ve önü kesilen kadın bakan “Eğer Cumhurbaşkanımız arayıp artık dönmemi istemese orada kalırdım, ölene kadar mücadele ederdim” demiş.
Medyamız iki gündür bu kahramanlığı manşetlere taşıyor.
İyi de bir ülkenin yönetiminde söz sahibi olan bakan yurtdışında böyle mi davranır? Bunu da sorgulamamız gerekmiyor mu?
Hollanda kasıtlı biçimde bir bakana terbiyesizlik yapmış olabilir. Bunun karşılığı oradaki polislerle muhatap olup ölümüne barikatı aşmaya çalışmak mı olmalıdır?
O kadın bakanın Türkiye’yi ciddiyetle temsil etme zorunluluğu vardır. Eğer polis önünü kesmişse asla o polislerle tartışmaya girmez, önce kendisine güvenli bir yer gösterilmesini ister, ardından önce Dışişleri Bakanlığını arar sonra da diplomatik yolların kullanılmasını beklerdi.
Anladığımız kadarıyla bu hiç yapılmamış. Ankara- Amsterdam arasında hiçbir görüşme trafiği olmamış. O kadın bakan saraydan aldığı emirle sonuna kadar direnme kararı almış.
Rotterdam’ın Müslüman belediye başkanının dünkü açıklamasından öğreniyoruz ki, kadın bakanın korumaları bir ara silahlarına bile davranmaya kalkmışlar ve bunun üzerine Hollanda özel timine “ateş emri” bile verilmiş.
Türkiye’nin düşürüldüğü hale bakar mısınız? Kahve basmaya gider gibi bir yabancı ülkeye giriş yapmaya kalkacaksınız, engellenince de buradan kahramanlık çıkaracak ve evet oylarını artırdığınızı düşüneceksiniz.

BUNU YAZMAK GEREK

Barzani’nin mesajı “Evet deyin özerkliği kapın”


Aybaşında Türkiye’ye gelen ve ilk kez kendi bayrağını da Türk Bayrağı ile birlikte göndere çektiren Barzani “referandumda evet çıkmasının” gerektiğini açıklamış.
Aynı Barzani’nin kendi televizyonunda hava durumu sunulurken yayınlattığı haritada Türkiye’nin tüm Güneydoğu ve Doğu’sunun da “Kürdistan” olarak gösterdiği biliniyor.
Yani Türkiye’nin Barzani bayrağı asarak bu haritayı da dolaylı yoldan kabullendiği gerçeği çıkıyor ortaya.
Ama asıl önemli olan Barzani’nin evet desteğinin arkasındaki mesajdır. Barzani bu tavrıyla “Ey Kürt kardeşlerim, referandumda evet derseniz özerklik sizin için çok yakındır, kuracağımız Kürdistan bir süre sonra sizin de vatanınız olacaktır” demiş oluyor.
Tabii Barzani’nin bu mesajına dayanak bizzat getirilen anayasa değişikliğindeki bir madde. 16’ncı madde cumhurbaşkanına ülkenin herhangi bir yerinde idari bir yapılandırmayı tek başına yapma hakkı tanıyor.
Güneydoğu’da halk arasında “evet çıkarsa önce açılım tekrar başlayacak bu kez arkasından özerklik de gelecek” propagandası yapıldığı da bölgeden gelen haberler arasında.