Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati yeni ekonomi paketi açıkladı. Paketin bir unsuru, işletmelere yönelik. Kredi Garanti Fonu (KGF) ile 60 milyar TL’lik bir kefalet hacmi oluşturacaklarını duyurdu Bakan.

Anlamı şu: Yeterli teminatı olmadığı için krediye erişemeyen işletmelere finansman sağlamak, böylece ayakta kalmalarına yardımcı olmak.

Nebati, yatırım destek, ihracat destek, işletme harcamaları diye üç alt paketten söz etti.  Açıklamasında gözden kaçmaması gereken bir kısım vardı. Önceki KGF kredilerinin “galiba biraz tüketime harcandığını” belirten Nebati’nin şu cümlelerinin altını çizelim:

“Yatırım ve üretim önceliğimiz bir tarafa gitti. Farklı bir şekilde kullanım da maalesef yaşandı. Buna izin vermeyeceğiz. Sıkı takipçi olacağız. Fatura ve sözleşme ile belgelendirme zorunluluğu getirilmiştir. ‘Parayı ver karışma, işime bakma’ yok.”

Nebati, amaç dışı kullanım olursa, gerçek dışı beyanda bulunulursa, özel yaptırım hükümlerinin mutlaka uygulanacağını söyledi.

Nureddin Nebati


SAYIŞTAY RAPORU

Hazine ve Maliye Bakanı’nın yaptırım uyarısı boşuna değil. Sistem, suistimal ve yolsuzluğa açık. Nereden mi biliyoruz? Sayıştay’ın son denetim raporunda, KGF sisteminin etkinliği ve alınması gerekli tedbirler hakkında ciddi tespitler yer alıyor. Belli ki Bakan Bey’e bu tespitler konusunda bilgi verilmiş.

KGF sisteminden yararlanabilmek, belirli koşullara bağlı. Sayıştay denetçileri incelemiş. Ve kefaletin tahsisi aşamasında, kontrolü gerektiği halde bu kontrollerin yapılmadığını; yanlış, eksik yapıldığını saptamış. Raporda bu konuyla ilgili bazı başlıklar:

- 2020 yılı içinde KGF’den tazmini istenen, ancak KGF tarafından tazmini reddedilen kredilerin tazmin ret sebepleri aşağıda yer almaktadır:

- Vergi dairesine ve SGK’ya vadesi geçmiş borcun ödenmemesi ya da ilgili kurumlardan alınan yazılarda tahrifat yapılması,

- Kredi verenlerce Protokole aykırı olarak kredi kullandırılması,

- Kredi başvurusu sırasında kredi verenler tarafından yararlanıcılar için Küçük ve Orta Ölçekli İşletme (KOBİ) ve KOBİ dışı tanımının sisteme hatalı girilmesi.

Söz konusu ret sebepleri incelendiğinde, bunların kefalet tahsis aşamasında kontrol edilmesi gereken hususlar olduğu görülmüştür.”


Sayıştay’dan KGF denetimi için öneriler


Sayıştay denetim raporunda KGF sisteminin etkin olabilmesi için öneriler sıralanmış. Önerileri okurken, kamu kurumlarından alınan resmi yazılarda tahrifat gibi suistimaller yapıldığını görüyorsunuz. İşte öneriler:

- Gerek kredi verenler, gerekse KGF, vadesi geçmiş borçların krediden öncelikli olarak ödendiğine ilişkin kontrolleri kefalet tazmin aşamasından önce yapmalı.

- Vergi daireleri ve SGK, yararlanıcıların vadesi geçmiş borç bilgilerini doğrudan KGF ile paylaşamıyor. Bu nedenle yararlanıcılardan bu bilgilerin KGF tarafından sorgulanabileceğine izin veren bir belge alınmalı.

- Vadesi geçmiş ilgili borçların ve yararlanıcıların KOBİ olup olmadığının sorgulanması amacıyla, KGF ile ilgili kamu kurumları arasında protokollerin yapılması sağlanmalı.

SİSTEMDEN ÇIKARILSIN

- Kamu kurumlarından alınan yazılarda tahrifat yapan yararlanıcılar ile  protokole aykırı işlem yapan kredi verenlerin sistem kapsamından çıkarılması yönünde sistematik önlemler alınması.

Elektrik faturalarındaki ‘adımlar’


Elektrik faturalarında “adım”lar atılacak, vatandaş enflasyona ezdirilmeyecekti. Enerji Bakanlığı’nın 21 dağıtım şirketi patronuyla yaptığı toplantıdan somut hiçbirşey çıkmadı. (Çıkmasının zor olduğunu bu köşede birkaç kez yazdım.)

Dahası, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, elektrikteki fahiş artışları eleştirenleri iftira, yalan, hezeyan sorumsuzlukla suçladı.

Toplantıda mevcut tarife ve etkileri, maliyet hesapları, dağıtım şirketlerinin gelir ve giderleri, borçları, yatırım planları ele alınmış. Sübvansiyonlar sağlanıyormuş. İyi de bunların vatandaşa bir faydası yok. Yalnız Dönmez’in açıklamasındaki bir ifade aslında üstü örtülü bir itiraftı: “Enerji fiyatları küresel sorun haline geldi. 2021’den itibaren elektrik üretiminin ana hammaddelerinden kömür 5 kat arttı. Tonu 50’den 250 dolara çıktı. Doğalgaz fiyatları 10 kat arttı.”

İşte meselenin düğüm noktası tam da bu. Elektrik ithal kaynaklara bağımlı.

Bu yanlış değil ama Türkiye’de elektriğin yüzde 76’sını özel sektör üretiyor.

- Peki devirlerle, satışlarla, teşviklerle, özel sektörü elektrik üretiminde kim söz sahibi yaptı?

- Dolara bağlı alım garantilerini özel sektöre kim verdi?