Sevgili okurlarım öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, yarın ne olacağı belli değil. Bırakın yarını bir yana, uzun vadede neler olacağını bilen yok.

Saray bilmiyor, hükümet bilmiyor...

Ama en kötüsü, toplum bilmiyor...

Her şey günlük yönetiliyor!..

Ve işte böyle bir ortamda her kafadan farklı sesler çıkıyor ve her şey giderek açmaza giriyor. İşte size önemli sorunlardan biri...

Türkiye’deki hapishanelerde on binlerce kişi yatıyor. Hatta buna yüz binlerce demek daha doğru olur.

Eldeki resmi rakamlar yaklaşık olarak şöyle:

Türkiye’de 402 hapishane var. Bunların toplam kapasitesi 295 bin kişi.

Mevcut hükümlü ve tutuklu sayısı 419 bin.

Bunlardan 356 bin kişi hükümlü, 63 bin kişi tutuklu.

Bunlar yetmemiş olsa gerek ki şu anda yeni hapishanelerin yapımı olanca hızıyla sürüyor. Bazıları örneğin Niğde, Tokat Niksar, Çorum Osmancık...

Bu yıl içerisinde 11 adet yeni inşaat sürdürülüyor. Belki biten bazıları olmuştur.

Bir kısa bilgi daha vereyim, Türkiye, dünyanın en kalabalık hapishaneleri arasında 6. sırada yer alıyor. Ülkeler sırasıyla şöyle:

ABD, Çin, Brezilya, Hindistan, Rusya ve Türkiye.

Bizi Tayland, Endonezya, Meksika ve İran izliyor!

★★★

Bir şeyi unutmayalım, bizdeki bu büyük topluluk içerisinde her suçu işleyenler olduğu gibi haksız yere cezaya çarptırılmış nice masumlar da var.

Hele içlerinde şu meşhur Fetö darbesi olayında yargılanıp en ağır cezalara çarptırılmış bazıları var ki onları görmezden gelmek mümkün değil.

Kimdir onlar?

Bazı subaylar, siviller ama özellikle de astsubaylar, erler, erbaşlar ve askeri öğrenciler.

Bunların çoğuna ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

★★★

Varsayalım o gece siz astsubay, er ya da askeri öğrencisiniz...

Ve amirlerinizden size bir emir geliyor.

“Büyük bir tatbikata çıkılacak. Bu gece önemli terör olayları olacak. Görevimiz bu terör olaylarını bastırmaktır.”

Herkese ayrı ayrı veya topluca görev veriliyor ve silah kuşanması isteniyor...

Ve bu insanlar komutanları tarafından verilen emirler doğrultusunda bir yerlere sevk ediliyor. Öylesine kargaşalarla dolu bir darbe gecesi ki kimse ne olacağını, karşısına kimlerin çıkacağını ve daha da önemlisi, ne yapacağını bilmiyor.

Saldım çayıra Mevla kayıra hikayesi!

★★★

Sonuçta bu erlerin, erbaşların ve askeri öğrencilerin çoğu darbe gecesinden sonra tutuklandı, yargılandı ve ağır hapis cezası aldı.

Çoğunun, hatta belki komutanlarının bile o gece olan bitenden haberi yoktu.

Bu gencecik insanların eline silah verildi ve araziye gönderildi.

Bazıları o karambol ortamına hiç girmedi ve kaçtı!

İçlerinde o gece silah kullanıp birilerine ateş eden, öldürüp yaralayanların sayısı çok azdı. Ancak yapılan yargılamalarda onlar ne yazık ki ayıklanmadı ve herkese ayrı ayrı ağır cezalar verildi.

★★★

Bu adaletsizlik konusunda onlardan bugüne kadar çok sayıda hapishane mektubu aldım ve şimdi bile alıyorum. Mektupların özeti şöyle:

“Komutanlarımız bize emir verdi. Bu emri yerine getirmek dışında biz ne yapabilirdik? Biz zaten canımızın derdine düşmüştük. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Sonra, gecenin geç saatlerinde ve sabaha karşı birileri gelip silahları elimizden aldı ve tutuklandık. Bizi yargılayan mahkemelere derdimizi anlatmak mümkün olmadı. Aradan yıllar geçti ve biz halen hapiste çürüyoruz. Örneğin ben kimseye silah çekmedim, ateş etmedim, herhangi bir terör olayına karışmadım. Buna rağmen müebbet hapis verdiler...”

Evet, bu genç çocuklara emir verilmişti. O emre direnmeleri mümkün müydü?                            

★★★

Şimdi Meclis gündeminde hükümetin hazırladığı bir kanun teklifi, başka bir deyişle af tasarısı var...

Bunu çıkarmaya elleri mahkûm çünkü hapishaneler tıklım tıklım dolu. Koğuşlarda yatacak yer yok, bazıları yerde yatmak zorunda kalıyor.

Tamam da, bu iş (eğer çıkarsa!) nasıl çıkacak, henüz bilinmiyor.

Kaç bin kişi tahliye edilecek?

Af olursa kimleri, hangi suçları kapsayacak?

Hukukçu değilim, işin tekniğini bilmem.

Teröre bulaşanlar, tecavüzcüler, kadın cinayeti işleyenler, devleti ve milleti soyanlar bu işin dışında kalsın eyvallah! Ona kimse itiraz edemez.

Ama bir de yukarıda değindiğim dört duvar arasında çürüyen masum gençler var ki, onların hakkını korumak da devletin, Meclis’in ve partilerin görevidir.