Önce sorularım var:

Otoriterlik salt iktidarın yaptığı baskı aracı mı?

Otoriterlik salt Erdoğan’ın yönetme silahı mı?

Otoriter rejimle yönetilen halklar, zamanla bu siyasi sistemden nasıl etkileniyor?

Otoriterlik, demokratik yapıda, toplumsal yaşamda neleri dönüştürüyor: Tahammülsüzlük? Kabalık? Şiddet? Gerilim? Düşmanlık?

Güdük, tekdüze, bencil, taklitçi nesillerin böyle “doğumu” gerçekleştiriliyor!

Ve, otoriterleşen toplumlarda salt sayının kutsandığı rekabetçilik topluma egemen oluyor. 

Buna göre, ölçülemeyen her şey başarısız. Ki “başarının” ölümlü olduğu-dönemsellik barındırdığı bilinmesine rağmen neredeyse kutsanıyor!

Anlık hazcılığın, iktidarıdır bu... 

Rakamların/ sayının diktatörlüğüdür bu...

“Güçlü olmak için kazanmak şarttır” anlayışının benimsenmesi, düşünsel ve ruhsal yaralara yol açan otoriter rejimlerin sonucudur: Kazanamazsan hiçsin

Hoşgörüsüzlüğün, empati yoksunluğunun iktidarıdır bu...

Mesele salt AKP değil...

Mesele salt Erdoğan değil...

Salt otoriter olan bunlar değil. Çoğumuzun aynaya bakması gerektiği için yazdım; otoriterleşme sonucu hepimiz “sayısal başarı hastalığına” yakalandık!

Şuraya bağlayacağım:

★★★

Olimpiyat “başarısızlığı” üzerine yazmayan kalmadı!

Sürekli ülkelerin madalya sıralaması yayınlanıyor; “niye altın alamadık” diye had bildiriliyor... 

Bu hesap sorma hali, olimpiyatların ikinci haftasından itibaren başladı. Genç sporcularımız üzerinde bunun ağır baskı yaptığını tahmin etmek güç değil.

Oysa bu çocuklar başarılı; uluslararası resmi yarışmalarda başarılı oldukları için olimpiyatlara katılma hakkı elde ettiler. Örneğin; pek sevilen futbol milli takımı ya da erkek milli voleybol, milli basketbol takımı bu başarıyı gösteremediği için oyunlara katılamadı. Vd.

Evet, olimpiyatlara katılmak sporcular için başlı başına başarı.  Kolay mertebe değildir, elemeleri geçmek...

Paris olimpiyatlarına 18 spor dalında 101 sporcu ile katıldık. Ki, oyunlarda 32 spor ve 48 disiplinde 329 etkinlik yer aldı. ABD’nin aldığı madalya sayısı bizim oyunlara katılan sporcuların neredeyse iki katı! 

Tartışmaya buralardan başlamak lazım; ülkedeki spor alt yapılarından, okullarda spor derslerinden, kulüplerin anlayışından, beslenmelerden, idmanlardan vs. vs. 

Bu aynen şuna benziyor; ülkede demokratik rejim yok, salt sandık konulup, oy sayılması “demokrasi” sanılıyor!

Gencecik sporcuların psikolojisini nasıl bozduğunuzun  kimse farkında değil mi? Yazık. Bu çocukların zorlu şartlarda nasıl çalıştıkları üzerinde kaç kişi empati kuruyor.

Olgunluk şunu gerektirir; Türkiye’yi temsil etmeleri, ülkede heyecan yaratmaları büyük başarıdır.

Başarı ölçütünü salt altın kazanmak olarak değerlendirmek sayıların diktatörlüğüne yenik düşmektir!

Maalesef otoriterleşmenin bulaşıcılığı zamanla aşırı ölçüm saplantısına dönüşüyor.

Şunu da eklemeliyim; kazananların sayısını artırmak kazanmanın değerini azaltır!

★★★

Sayılara ve istatistiki verilere gereğinden fazla anlam yüklenilen toplumlarda hayat standartlaştırılır... 

Ütopyayı ilericiliği öldüren muhafazakârlaşmadır bu...

İstatistik “kutsal kitaba” dönüştürülüyor. Veriler ne derse o doğru, o hakikat! Baksanıza ana muhalefetin başarılı olup olmadığını belirleyen üç beş anketcidir; partinin ekonomik politik siyasi çizgisi değil yani! İdeolojik lümpenlik böyle böyle yüceltiliyor...

Toparlarsam:

Otoriterleşmenin psikolojik rolünü- etkisini göz ardı etmeyiniz. Evet, bulaşıcı virüstür bu illet...

Bırakın genç sporcular üzerinde tepinmeyi! Olimpiyatların gizli kapaklı politikası üzerinde durunuz:

Rusya’yı oyunlardan men edenler, İsrail’in olimpiyatlara katılmasına nasıl izin verdi?

Bırakın altın madalyayı, asıl bu “oyunlara” dikkat ediniz; aptallaştırılmaya izin vermeyiniz...