Arda Turan’ı severim...

Arda Turan’ın futbol kariyeri ile bir vatandaşı olarak hep gurur duydum...

Bu köşede bir-iki yazı da yazdım ve her seferinde eleştirilere maruz kaldım. Eleştirilerin sebebi, Arda Turan’ın futbolundan çok, saha içi ve dışı ani öfke patlamaları idi! Haksız değillerdi...

Önceki akşam Amazon Prime’da “Arda Turan: Yüzleşme” belgeselini seyrettim.

Döneminin en yetenekli, en sevilen ve bir o kadar da tartışılan Türk futbolcusu Arda Turan’ın kendisiyle yüzleşmesini konu ediyordu belgesel...

Belgeselde Arda Turan, kusurunu-suçunu her gösterdiklerinde nedametini dile getirdi. Belgesel neredeyse “Arda Turan’ın pişmanlıklarına” dönüşmüş gibiydi! O halde belgesel yapımcıları bir konunun altını niye çizmedi:

-Aslında dünya sevimlisi Arda Turan öfkesini niçin kontrol edemiyor?

Salt “pişmanım” demek yetmiyor, karşımızda kronikleşmiş bir öfke var. Ki bu hâl sürekli kendini tekrar ediyor. Niye? “Çok hırslıyım” açıklaması yeterli mi? Sanmam.

Belgesel başında Arda Turan, çocukluğunun geçtiği İstanbul/Bayrampaşa’da sokak arasında yaptıkları maçları anlatırken aslında ipucu veriyor. Hayli kavgalı geçermiş maçlar. Babası da sokak maçlarında arkadaşlarının Arda Turan’ın kafasını nasıl yardıklarını anlattı. Yani:

Arda Turan’ın kavgasının, öfkesinin, hırçınlığının, kızgınlığının temeli, geçmişte bastırdığı duygularında mı saklı? Bu soru beni aşsa da şunu yazabilirim: Öfkeyle nasıl baş edileceği önemli konudur...

Sevgili Arda Turan, orantısız kontrol kaybını ancak psikolojik destek alarak çözebilir. Çünkü teknik direktörlüğünde de hiddet patlamaları yaşıyor...

★★★

Arda Turan’la yazıya başladım ama öfkesini kontrol edemeyen sadece o mu?

Ali Koç’un Arda Turan’dan farkı ne? Sürekli tehdit algılayıp bitmez tükenmez öfkeli olmasının sebebi salt futbol mu?

Sadece futbolda mı görüyoruz şiddete yönelik öfkeleri? Alpay Özalan bir anda nasıl “Öc-alan” oluverdi?

Futbol sahalarına yakışmıyor...

Meclise yakışmıyor...

Diye söylemek sorunu çözmüyor. Dipte saklı kişisel ya da toplumsal ruhsal yara ne?

Evet, kontrol edilemeyen tahrip edici- yıkıcı öfke, yaşamda sıklıkla karşımıza çıkan toplumsal yara aslında! Kadına şiddet bundan farksız değil. Ya da trafikte veya günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan saldırgan tepkiler bundan farksız değil... 

Kontrolsüz öfkenin/ düşmanlık etmenin hem birey, hemde toplum üzerinde hasta edici etkisi olduğu da bir gerçek.

Belgeselin ismi gibi asıl yüzleşmemiz gereken bu halimiz!

Baksanıza; öfke, öfkeyi doğuruyor, kronikleşiyor.  Öfke yaşam biçimi haline dönüşüyor:

TBMM’de gördüğümüz gibi saldırgan davranışlar problem çözme aracı haline getiriliyor...

★★★

Şu sanılıyor:

Öfke, bir haklı olma yolu...

Öfke, başkalarını suçlama yolu...

Öfke, bir öç alma veya intikam yolu... 

Öfke, başkalarını kontrol etme yolu... 

Yok böyle bir şey, kendinizi kandırırsınız!

Yapılan tüm araştırmalar şiddet-düşmanlık barındıran öfkenin; anksiyete, suçluluk, depresyon, bağımlılık vs. ile ilgisini gösteriyor. Bu bir ruhsal bozukluk!

Trafikte hem suçlu olup, hem aşırı tepki gösteren kişiyi anlamaya çalışın; hasta o!

Toparlarsam: 

Öfkeyi kontrol altına almak için öncelikle varlığının kabul edilmesi ve tanınması gerekir. Arda Turan’ın bunu kabul edip pişmanlık duyması çok önemli adım... Darısı, suçu sürekli başkalarında arayan futbol yöneticilerinin, politikacıların başına!

Not: Hadi Türk takımlarını geçelim; dünyanın sayılı kulüpleri bünyelerinde psikoloji danışmanı bulundurmuyor mu?