Sevgili okurlarım bu İmamoğlu davası, neresinden bakarsak bakalım uzun yıllar boyunca Türkiye’nin önemli bir gündem maddesi olarak kalacak.

Hele duruşmalar başladığında ortalık iyice gerilecek, kızışacak ve belki de ortaya istenmeyen sonuçlar çıkacak.

Bu gerginliği biraz olsun yatıştırmanın çarelerinden biri, duruşmaların başladığı andan itibaren televizyonda canlı olarak yayınlanması.

Bu görev TRT’ye verilir ya da başkalarına verilir, onu bilemeyiz.

Gerekiyorsa bu iş için mevzuat değiştirilir ve ona göre önlemler alınır.

Ancak günümüz iktidarının bu konuyu kabul etmesi söz konusu değil. Bunu hepimiz biliyoruz... Çünkü iktidar eline geçirdiği bu fırsatı sonuna kadar kullanacak ve adına hak, hukuk, adalet denilen kavramları kendi siyasal çıkarları doğrultusunda sürdürmeye çalışacaktır.

★★★

Bilmeyenler için söyleyeyim, medya gücü uzun yıllardan bu yana AKP iktidarının elinde. İktidarın amansız destekçilerine devletin her türlü olanakları fazlasıyla sağlanıyor, karşılığında onlar da iktidara övgüler yağdırıyor, CHP’ye saldırıyor.

FETÖ döneminde bunların çoğu fetöcü olmuştu. Ne zaman ki söz konusu örgüt devre dışı kaldı, bizim anlı şanlı medya da ‘normale’ dönüp Tayyipçi olmayı sürdürdü!                          

Fethullah Gülen’in en güçlü olduğu zamanlardı. Tayyipgillerin desteği arkasındaydı.

Bazen Fethullah’la ilgili yazılar yazıyordum.

Doğrudan, kendi adına hakkımda davalar açtı. Hem ceza mahkemelerinde hem de tazminat davalarıyla ilgili olarak hukuk mahkemelerinde defalarca yargılandım. Adliye koridorlarında günlerim geçti.

Hepsinde aklandım.

★★★

Günün birinde gazeteye bir haber ulaştı...

Ben ve bizim gazetedeki bazı arkadaşlar için savcılık dava açıyormuş... Suçumuzun ne olduğunu kısa sürede öğrendik.

Fetöcü olmak!

İnanılır gibi değildi ama haber doğru çıktı.

Savcılık dava açmadan önce benim yazıları da bilirkişiye okutmuş, kim olduğunu bilmediğimiz, hukukçu olmayan bilirkişi benim yazılarımda suç bulmuş ve dava açılmasını istemiş!

Bu kez davamıza İstanbul’da bir Ağır Ceza Mahkemesi bakacakmış.

Hazırlığımı yaptım, belgeleri araştırıp ortaya çıkardım. Avukatlarımızla konuştuk. Bu iş için günlerimi harcadım...

Gazetecilik yaşamım boyunca nice mahkemelerde yargılanmıştım ama Ağır Ceza’da ilk kez yargılanacaktım. İşin şakası yoktu.

Türkiye’de genel bir kural vardır. İster davacı olun ister davalı, herkes kendisini yargılayacak olan mahkemenin ya da hakimin siyasal görüşlerini merak eder. Biz de aynı şeyi yaptık!

★★★

Yargı çevrelerinden gelen görüş hep aynıydı.

Mahkemenin başkanı olan Akın Gürlek iktidara çok yakın bir hukukçu idi.

Bizim duruşmalar başladı. Sayısını şimdi anımsamıyorum ama beş veya altı kez öteki sanık arkadaşlarımızla birlikte duruşmalara katıldık, ifade verdik, kendimizi savunduk.

İfade verirken ısrarla vurguladım...

“Sayın başkan, bu Fethullah beni defalarca mahkemeye verdi. Ben nasıl Fetöcü olabilirim!..”

İstenen ceza hafife alınacak gibi değildi...

Ve mahkeme başkanı Akın Gürlek günün birinde kararı açıkladı:

Benim payıma 3 yıl 6 ay 15 gün hapis cezası düşmüştü.

İstinaf mahkemesi bu kararı aynen onadı. Sonrasında son aşama olarak Yargıtay’a başvurduk. Dosyayı inceleyen Yargıtay Başsavcılığı bu kararın yasal olmadığını ve yok hükmünde sayılması gerektiğini karara bağladı.

Son aşamada bizim dosya Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından incelendi ve verilen bu karar oybirliği ile iptal edildi. Böylece aklanmış olduk.

★★★

Şimdi hep düşünüyorum, bu hapis cezasını veren mahkemenin başkanı Akın Gürlek bizi acaba niçin tutuklatmamıştı?

Bu sorunun yanıtını ben bilemiyorum ama avukatlarımız da bilmiyor.

Neyse, o günlerimiz artık geride kaldı ve Akın Gürlek mesleğinde iyice yükselişe geçti.

Önce Adalet Bakanlığı’nda Bakan Yardımcısı oldu, sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı... Ve emrindeki savcılarla birlikte İBB ve İmamoğlu davalarının açılmasını sağladı.

Bazı hukukçulara göre Akın Gürlek, şu anda Türk yargısının en güçlü adamı. Hatta bu konuda Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u bile geçmiş durumda.

Keşke parti siyasetine bu kadar bulaşmasaydı, hukuk adamı olarak biraz olsun “tarafsız” kalabilseydi.