Cahil sendromu/ Dunning-Kruger etkisi, her şeyi bildiğini zanneden ve bunu her ortamda dile getiren yetersiz bilgiye sahip kişilere denir!
“Senin için en iyisini ben bilirim”...
Bildiğini sananlara hakikati anlatmak zor. Bunu güzel tanımlamışız, “cahil cesareti.”
Sadece ekranlarda kimi konuşan kafaları kastettiğimi sanmayınız. “Akademisyen” kimliğiyle yazılan bazı kitaplarda da bilgiye dayanmayan yanlılık karşımıza çıkıyor. Mesela: Atatürk devrimlerini çağdaşlık dışına çıkarıp, Batıcılık olarak gösterilmesinin nedeni propaganda yapmaktır. Yazık.
Size soru sormak istiyorum. Aşağıdaki bilgiler hangi lider döneminde ders müfredatında vardı:
-“Osmanlı Kayı boyunun kökeni Moğol baskısı nedeniyle Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş Türklere dayanır...
-“Osmanlı çöküş süreci; 1683 Viyana Savaşı, Kutsal Lig karşısında alınan yenilgiler ve ilk büyük toprak kayıplarının yaşandığı 1699 Karlofça Antlaşması diziniyle başlar...
-“Osmanlı-Rus savaşları ve Avrupa devletleri karşısında alınan tüm yenilgiye sebep iç sorunların temel nedeni; Üçüncü Selim (1789-1807) ve İkinci Mahmut’un (1808-1839) modernist yaklaşımla ıslahat teşebbüslerine rağmen, yeniçerilerin serkeşliği, ayânların devlete karşı bağlılık ve sadakat duygularının zayıflığıdır...”
Osmanlı tarih dersini uzatmayayım...
★★★
Keza:
Ders/müfredat kitaplarının diğer ortak vurgusu; 1839 Tanzimat ilanı ve onun sonuçlarıydı. Osmanlı’nın ekonomik-kültürel modern ihtiyaçlarının yapılandırılmasında, Tanzimat döneminde gerçekleştirilen reformların temel teşkil ettiği konusunda konsensüs mevcuttu...
Tekrar soruyorum: Bu modernist uzlaşı hangi lider döneminin ders kitaplarında mevcuttu?
Eminim büyük çoğunluk “Atatürk” yanıtını verecektir! Hayır yanılıyorsunuz:
Bunlar, 1876-1909 yılları arasındaki Osmanlı tarihi yazımının ders müfredatında vardı! Yani, İkinci Abdülhamit döneminde...
Ki sadece bu değil:
- Geleneksel okuma yöntemini değiştirip, Arapça öğretiminin yanı sıra Osmanlı Türkçesi (nesih, talik, divanî ve rika) okuma-yazma kurallarını müfredata koyan oydu...
- “Türk adının muhteşem bir ırka mensup olduğunu” yazan ders kitabına itiraz etmeyen oydu. (Bakınız: Selanikli Tevfik’in “Osmanlı Tarihi.”)
- Sansürcü kimliğiyle bilinmesine rağmen coğrafya dersinde, “hükûmet-i mutlaka”, “hükûmet-i meşrûta” ve “hükûmet-i cumhûriyye” öğretilmesine karşı çıkmayan oydu...
- İlköğretimi zorunlu yapan oydu...
- Okullaşma rekoru kıran oydu. (Örneğin, 1877’de İstanbul’da sadece 200 modern ilkokul varken, 1905 yılında 9 bine çıkardı. 33 yıllık saltanatı boyunca her yıl ortalama 400 ilkokul açtı.)
Yani: İkinci Abdülhamit dönemi eğitim anlayışına genel olarak bakıldığında reformcu/ modernist yönün ağır bastığı görülür...
★★★
“Batılılaşma” denildiğinde...
“Batı öğretim müfredatı” denildiğinde, “modernleşme” denildiğinde...
“Türk” denildiğinde, “Türkçe” denildiğinde İkinci Abdülhamit’in yaptıklarını “muhafazakâr akademi” görmek istemiyor.
Maarif Nazırı Saffet Paşa, 1879 yılında kaleme aldığı yazısında; “Reform yoluna ciddi ve samimi olarak girmedikçe, Avrupa medeniyetini bütün ile almadıkça, devleti medeni bir Avrupa devleti haline getirmedikçe Türkiye’nin Avrupa’nın müdahalelerinden ve efendiliğinden kurtulamayacağı” görüşündedir! Bu aynı zamanda padişahın da görüşüdür. Atatürk gibi Osmanlı paşaları bu müfredatla yetişti...
Kuşkusuz -kız mektepleri açmasına rağmen- kadına bakışı vs farklı olmakla birlikte Cumhuriyet bu Osmanlı müfredatının takibini yaptı...
İkinci Abdülhamit-Atatürk karşılaştırması yapmaktan müfredat üzerinde nitelikli tartışma yapamıyoruz. Oysa. İkinci Abdülhamit de bizimdir, Atatürk de bizimdir...
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e asıl müfredat üzerinde durmalıyız. Yoksa, milli eğitim bakanını değiştirmek gibi palyatif çözümler ile eğitim-öğretim sorunumuz ortadan kalkmaz.