İlginç bir seçim süreci yaşadık...
Hepsini dinledik, kafamız kazan gibi oldu...
Vaatleri aldık birer birer cebimize koyduk...
Beğendik, beğenmedik ve söz sırası bize geldi!..
Biz de sözümüzü bugün sandıkta söyleyeceğiz...
Klasik laftır, ama doğrudur; oy vermek vatandaşlık görevidir...
Demokrasiye bağlılıktır!..

* * *

Türkiye’de demokrasinin hali malum...
Hiç değilse sandık başına gidip, “Ülkenin kaderinde ben de söz sahibiyim” demenin tadına varalım...
“Benim oyum neyi değiştirecek” demek demokrasiye ihanettir!..
Bir oy, yarım puan bile her şeyi değiştirebilir...

* * *

Demokrasi aynı zamanda bir uygarlık rejimidir...
Bir ülkede seçimlerde oy kullanma oranı ne kadar yüksekse, o ülkede demokrasiye bağlılık ve uygarlık düzeyi de o kadar yüksektir...
Gidin, o perdeli kabine girin ve vicdanınızın sesini dinleyerek özgür iradenizle mührünüzü basın!..
Bugün “Adaaam sen de” demeye hakkınız yok...
Haydi, sandık başına...

Sadun Boro


Bir yıldız daha kaydı...
Türk denizciliğinin efsane ismi Sadun Boro’yu kaybettik...
Evet, hayatının uzunca bir süresi Marmaris’te geçmişti ama...
O aslında Suadiyeli, Caddebostanlı, Kalamışlı, gerçek bir Kadıköylüydü...
Nitekim bizim evin hemen aşağısında, Kalamış sahildeki Münir Nurettin Selçuk Caddesi ile İskele Sokak’ın kesiştiği küçük meydanda Sadun-Oda Boro çiftinin dikilen heykeli bulunmaktadır...
Dünya şeklindeki kaidenin üzerinde Sadun Boro teknesinin dümenini tutmakta, denizleri fethinde hep yanında olan sevgili eşi Oda Boro da hemen arkasında durmakta, ayaklarının dibinde de onlara dünya turunda eşlik eden kedileri Miço oturmaktadır..

* * *

Denizle tanışması hepimiz gibi Kadıköy’ün kumsallarında uzanan küçük tahta iskelelere bağlı sandallarla olmuştu...
O denizci, ben yelkenciydim...
Ben iç denizlerde orsa çekip tramola atarken, o dünya denizlerine açılıyordu...
Ben yelken müsabakalarında rakiple, denizle, rüzgarla mücadele ederken, o okyanusları aşıyordu...
Sadun abi bir gün Hürriyet Gazetesi’nde beni ziyarete geldiğinde imzaladığı Pupa Yelken adlı ilk kitabını da getirmişti... Sonraları kızımın çevirip çevirip en çok okuduğu kitaptı o...
Her karşılaştığımızda eski günleri, eski Kadıköy’ü, eski Kalamış’ı yad ederdik...
O bizim denizci abimiz, biz onun yelkenci kardeşiydik...
Son yıllarını sevgili gazeteci arkadaşım, çevre tutkunu Can Pulak’la geçirdi...
Bizden ayrıydı, ama gönlümüzdeydi...

* * *

Her sabah yürüyüşe çıktığımda onun heykelinin önünden geçerim, geçerken de Sadun abi ile eşine selam veririm...
Selamımı hisseder miydi bilmem, ama duygularımız hap aynıydı: Deniz-tekne-yelken...
Rüzgarın bol olsun Sadun Kaptan, nur içinde yat...