2 tip insan değere bindi. BİR: İspiyon sahibi yurttaş. İKİ: Ölmüş babasının ismi oy getirecek oğul. Birinci tiptekilere; “Ben sana 4 milyon TL devlet parası vereyim sen bana teröristin yerini, evini, inini, ismini söyle” diyen karar çıktı.
Aciz (güçsüz) devlet.
İspiyoncu yurttaş.
Model böyle kuruldu.
İhbarlar yağacak.
Karayılan da bulunacak.
Bayık da yakalanacak.
Kandil çökertilecek (!)
Terör bitecek.
Barış süreci, ekşimesin, bozulmasın, kokmasın diye buzdolabına kondu. Yerli yabancı fark etmez “ispiyoncu desteği” ile terör çökertilip, silahlar betona gömüldükten sonra (!) süreç buzdolabından o zaman çıkarılacak.
Tel dolaba alınacak!
***
Tel dolaba alındıktan sonra babasının ismi oy getirecek oğulların desteği ile “fabrika ayarlarına dönülüp” yeniden tek başına iktidar olma sevinci doğacak.
İlk oğul bulundu.
Oğul Türkeş, “elini taşın altına” koydu diye büyük alkışlar, arka sıvazlamalarla bakan yapıldı. Oğul Türkeş’in eline de herhalde bir şey (örneğin seni önce vekil sonra bakan yapacağız sözü) kondu.
27 bakan var. Bu 27 bakanın içinde ben saydım 16 tanesinin babası ölmüş, Tanrı rahmet eylesin, mezarlarında yatıyorlar. Fakat Başbakan, sadece “oğul Tuğrul’u yanına aldı, ellerinde taklit gümüş ibrik ölmüş baba Türkeş’in mezarını birlikte suladılar”  dualar ettiler ve MHP’ye oy vermiş milliyetçi-muhafazakar seçmen görsün diye mezar başında fotoğraf çektirip medyaya servis yaptılar.  Diğer
15 bakanın mezarda yatan babalarını hiç yerine koymuş oldular. Başbakan’ın kendisi bile ölmüş babasının mezarına gitmeyi akıl edemeyip Türkeş’in mezarına koştu. Rağbet sağ oğula değil.
Rağbet ölü Baba’ya!
2023 Vizyonu!
Ölü sulamaya indi!
***
Niçin indi? Analizciler, yazıyorlar;
7 Haziran seçimlerinde; iktidar partisi AKP’nin “bin- iki bin- üç bin oyla birer milletvekili kaybettiği” 18 il var. Düşündüler ki;  babaları oy getirecek oğulları yanımıza alır, birlikte mezar sulamaya gitmiş görüntüler verirsek yeniden bu 18 ilde kaybettiğimiz milletvekilliklerini geri alır, koalisyona gerek kalmadan tek başına iktidar oluruz.
Küpün ağzı açıldı.
Oğullar aranıyor.
Ölmüş Erbakan’ın oğlu.
Ölmüş Özal’ın oğlu.
Ölmüş Menderes’in torunu.
Eli taş altına konulacak.
Eline bir şey konulacak.
Ölmüş babası oy getirecek oğullar partiyi “işte bakın fabrika ayarlarına döndü” görüntüsüne kavuşturup, milliyetçi-muhafazakar seçmeni MHP ile Saadet Partisi’nden koparıp 1 Kasım’da sandığa AKP’ye oy atmaya koşturacak.
Çok yalan söylediler.
Samimiyetleri aşındı.
Saydamlıkları aşındı.
Adaletleri aşındı.
Karizmaları aşındı.
İnandırıcılıkları aşındı.
Ölü sulamaya sarıldılar.
MHP’liler bu sahteliği yer mi? Yemez.

Susmak hem vatana ihanettir hem de...(!)

Bizim, “susmak hem vatana ihanettir, hem okura ihanettir, hem kendimize ihanettir...” demek için köşelerimizi yazısız bıraktığımız günün ertesinde bir özel sektör inşaat şirketinde genel müdür olarak çalışan genç bir kadın “susmadı” diye işinden atıldı. İktidar korkusunun ne kadar derine işlediğinin göstergesi...  Seba Gacamer adlı genel müdür bir gazeteye; “...konut alıcısı belirsizlikten etkileniyor. Önce yönetilen bir devlet lazım. Kim kurarsa kursun ama hükümet kurulsun. Bir parti kazanana kadar seçim yapmak yerine yeni formüller bulunsun” diye konuştuğu için işine son verildi.