Çağrı üzerine katıldığım genç hukukçular toplantısında karşılaştığım bilgi düzeyi, hukuk, eğitim ve öğretimi alanındaki olumsuz kanımı doğruladı. İnançla bilgiyi, alışkanlıkla görgüyü, terbiyeyle ilişkiyi birbirinden ayıramamanın oluşturduğu ortamlar her zaman düşünceyi ağırlaştırır. Meslek eşiğindeki gençleri onlardan beklenen düzeyde görmeyince yüzümün çizgilerine bakıp “Pişman mı oldunuz?” sorusuna “Hayır! Ama çok üzüldüm” yanıtını verdim. Benim için adalet en etkin ilâç, en doyurucu gıdadır.
En ağır, en yaralayıcı yoksunluk bilgi ve terbiye yoksunluğudur. En değerli ve en anlamlı edinim, bilgi ve kişilik edinimidir. Birisinin yanında insanı küçük düşüren durum, ondan daha az bilgili olmaktır. Akçalı ve başka türlü edinimlerin yeğlendiğini günümüzde bilgi ve kişilik seçkinliğinin, üstünlüğünün gözardı edilmesi toplum yapımız için önemli bir kırılmadır.
İzlenimlerimden burada özetle söz etmemin nedeni, hukukçu yetiştirmede özenle gözetilecek yönlerin bir an önce ele alınması, çok üniversite ve hukuk fakültesi açmakla değil, çok iyi eğitim vermekle övünmenin haklı olabileceğini belirtmek, bu yönde çalışma ve çabayı düşündürmektir. Türkiye Barolar Birliği’nin eğitim çalışmalarının tüm barolara ve hukuk fakültelerine örnek olması dileğimi de içtenlikle vurguluyorum.

TABLO

Toplantıya katılan avukat stajyerlerinin hakkıyla diploma aldıkları belirgin olanların yanında bilgisi yetersiz, konuşmayı, soru sormayı, dinlemeyi, eleştirmeyi, hatta giyinmeyi yeterince bilmeyenlerin bulunması mesleğe bakış açısını yansıtıyordu. Önem verilen hukuk yaşamına katkı, hukuksuzluklarla savaşım, doyurucu kurallar, başarılı düzen değil, akçalı kazanç olduğu seziliyordu. Avukat sayısı, dava sayısı, karar sayısı, gerekçe, bağımsızlık, yansızlık üzerinde yeterince duran yoktu.
Anayasa Mahkemesi’nin 1989/1 sayılı, yükseköğretim kurumlarında sıkmabaş (türban) yasağına ilişkin kararını okuyanların çok az olduğu, onların çoğunun da anlamadığı kanısını doğuran olumsuz yaklaşımlarına, yanlış bir özgürlük anlayışıyla, ağırlık vermeleri geleceğe ilişkin endişe duyuracak ölçüdeydi.
İnancı, ahlâkı, hukuku, devleti, resmî ortamı, laikliği, köktendinciliği, yargının yerini, kuralların bağlayıcılığını, eşitliği, yansızlığı, bağımsızlığı kavramadan sömürülere ve kötüye kullanılmaya açık tutum ve davranışlara özgürlük adı altında geçerlik tanımak hukuksuzluğa kapı açmak, onu tırmandırmaktır. Aile, arkadaşlık, çevre ve kimi değişik beklentilerle olumsuzluk ve aykırılıklara destek vermek, yandaşlığa soyunmak hukukçulukla bağdaşmaz. Düşünce ve inanç özgürlüğünün güvencesi laikliği benimsemeden uygar ve çağdaş olmanın bilimsel düşünmenin olanağı yoktur.

GERÇEK HUKUKÇU

Bağımsız yargının, yansız yargıcın, gerçek hukuk devletinin, adaletin mimarlarındandır. Yönlendirme, etki, baskı, gözdağı, hiçbir güç onu adaleti ortaya koyma yükümlülüğünden ayıramaz. Uygun bulmadığı kurala yürürlükte kaldıkça özenle uyar ama değişmesi için de var gücüyle hukuk içinde çaba gösterir. Gelişigüzel konuşmaz. Yanlış ve yavan bir bilgiyle görev yapmaz. Hukuku siyasallaştırmak yerine siyaseti hukuksallaştırmaya çalışır. Bilgi ve kişilik boşluğunu asla bağışlamaz. Hukukun üstünlüğü ilkesinden asla ödün vermez. Kavramları, ilkeleri, kurumları yalnızca hukuk bağlamında değerlendirir. Özgürlükleri anayasa, yasa, hukuk ve düzen karşıtlığıyla savunmaz. Gerçeklerden asla ayrılmaz. Ulusal ve yaşamsal değerlere asla karşı çıkmaz. Şimdilik bu kadar.

YAKLAŞIM- GÖRÜŞ

Yeni Adalet Yılı Açılış Töreni’nin “Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymuyorum” diyerek hukuka ve yargıya uzaklığını karşıtlık biçiminde açıklayan, parti yanlılığı belirgin, hukuk konusunda olumlu yaklaşım göstermeyen cumhurbaşkanının yerinde değil, bir üniversitenin (öncelikle hukuk fakültesinin), Türkiye Barolar Birliği’nin, yüksek yargı organlarından birinin ya da Ankara Adliyesi’nin salonunda yapılması kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, adaletin devletin temeli olduğu ilkelerine daha uygun düşerdi. Unutulmamalı ki işlev bağlamında yönetim yargıyı değil, yargı yönetimi denetler.