Toplumsal devingenlik, belirgenliğini olaylarla sürdürüyor. Her gün yeni yeni durumlar ortaya çıkıyor, yeni olaylar birbirine ekleniyor. Değerlendirme yapmaya zaman yetmiyor, yetişilmiyor. Kimilerinin kişiliklerini iyice belirten sav ve savlar, söyleşiler ve yazılar ortaya dökülüyor. Örneğin önceleri Fethullah Gülen’in yanından ayrılmayan, kulu kölesi gibi uyduluk ve uşaklık içinde yüzenler şimdi onunla geçen zamanı ve ilişkilerini aklamak çabasıyla veryansın ediyorlar. Devletin içinde önemli görevlerde bulunanlar da onu nasıl dinleyip ona nasıl hizmet ettiklerini anlatıyorlar. Hem de yerlerini koruyarak. Günümüz iktidarının hasadamları oldular.
Devletin her biriminde, Silahlı Kuvvetler’de, Emniyet’te, üniversitede, yargıda, siyasette nasıl yuvalandıkları, nasıl korunup güçlendikleri bir bir açıklanıyor. İş, sanat, spor dünyasında da egemenlik kurma çabaları örnekleriyle beliriyor. Arkadaş ve meslektaşlarla bir görüşmemiz sırasında Süleyman Demirel, sorulunca, Fethullahçılık için “Sapıklık!” yanıtını vermişti. Ama devlet büyüklerinin hemen hemen hepsi onu yanlarına aldılar, onu yurtiçinde ve yurtdışında ziyaret ettiler, onunla konuşmalar yapıp fotoğraflar çektiler ve onu övgülerle güçlendirdiler. Fethullah’ın okullarının bulunduğu Afrika’nın adı güç bilinen ülkelerinde büyükelçilikler açıldı. İktidarın desteği olmasa FETÖ devletin iç dış yapılanmasında böylesine yer alabilir miydi? Her yere girenler AKP’ne girmemişler mi, AKP içinde hiç FETÖ’cü yok mu? İmam hatipler tarandı mı?
İktidarcılar kendilerinin hiç kusuru ve katkısı yokmuş gibi davranıyor, ilkel cezalardan (Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin konuşması) söz ediliyor. Bir eyleme girişmedikçe, katılmadıkça, kışkırtıcı olmadıkça, suçu övmedikçe, birine yakınlığı nedeniyle kimseye ceza verilemez.

TELÂŞ

İktidarcıların “Demokrasi nöbeti” adlı toplantıları, mitingleri kendi katkılarını unutturma ve silme etkinliklerine dönüştü. Hele belediye araçlarıyla askerî kuruluşlarının kapılarına yığın yapıp giriş-çıkışın engellenmesi, askerleri üzecek söylemler ve yazılar, Silahlı Kuvvetler’in onurunu yaralayıcı yaklaşımlar, olur verilecek türden değil. Birçok televizyon ve basın organının iktidar övgüleriyle verdiği ağırlık, ibret örnekleri oluşturuyor. Sorumlular sorumsuz gösterilerek yaranma çabaları sürdürülüyor.
Yargı koşullandırılmaya çalışılıyor. Kanunsuz suç ceza olmayacağı gibi yargısız infaz da hukuk dışıdır. Hukuk devletinde bağımsız yargı kararından önce kimse suçlu sayılamaz (Anayasa mad.36/4). Ve kimse insan onuruyla bağdaşmayan bir cezaya ve işleme bağlı tutulamaz (Anayasa mad.17/3).
Ama her gün saltanat - hilâfet yapısının katları çıkılıyormuş gibi söylemlerin, yazıların atbaşı koşturduğu, önerilerin birbirini izlediği günümüzde bunlara rastlamak giderek olağanlaşıyor. Kimsenin kıyılan kadınlara, sokakta kalanlara, öğretim-eğitim ve geçim sorunu içinde kıvrananlarla ilgisi yokmuş gibi genelleşen bir kanıksama var. Asıl sakınca, asıl tehlike, toplumun duyarsızlığı ve soğukluğudur. Silâh kullananların sayısı arttığı gibi isteyene silâh verilmesi önerisi de yapıldı.

TERSİNE

İktidarın sorumluluğu bir yana atılıp yeni işlemlerine muhalefetin ortak olmasına, destek vermesine çalışılmaktadır. RTE, andına aykırı biçimde cumhurbaşkanlığı yapmaya çalışıyor. Partisiyle ilişiği kesilmiş sayılırken (Anayasa mad. 101/son) partili gibi davranan birisinin partili cumhurbaşkanı olunca, nasıl davranacağını, neler yapmaya kalkışacağını, neler yapacağını kestirmek güçtür. Örtülü ödenek gücüyle KHK olanakları gözetilirse çok dikkat etmek gerekecektir. Şimdi olanları az bulup daha ileri durumlara geçit verecek istek ve öneriler, ince elenip sık dokunulmadan, sokak destekleriyle olumlu karşılanamaz.
“Demokrasi şöleni” görüntüsü altında iktidarcıların düzenledikleri, öncülük ettikleri, ağırlık verdikleri ikramlı, yemekli akşam-gece gösterileri, sözde nöbet tutmalar gerçekte partililerle yandaşlarının dayanışma ve “eski ortak” suçlamasından kurtulup temize çıkma, şaibeyi silme çabası, siyasal bir duruştu. Demokrasiyi “tramvay”a benzetenlerin demokratlığına nasıl inanılmazsa bunları destekleyip abartılı biçimde övenlerin “nöbet” saymaları da öyle yapay geliyor. Demokratlık sözle değil özle olur.
Darbeye karşı miting düzenlerken 30 Ağustos Zafer Bayramı etkinliklerini sınırlamak ağır bir çelişki değil mi? Orduların gücü halkının güveniyle dokunur. Bu güven sarsılmamalıdır.